• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

İnsanın huzur ve sükunete olan ihtiyacı, yeme, içme ve barınma gibi maddi ihtiyaçlarından daha güçlü ve önceliklidir. Çünkü iç huzuruna sahip olmayan bir insanın maddi refah ve bolluktan bir lezzet almayacağı ortadadır. Bugün bunalım ve stresin pençesindekilerin en çok maddi refahı yerinde olan kişiler olması bu hakikatin canlı bir belgesidir. İnsanlığın ruhi, manevi ihtiyaçlarını görmezden gelen günümüz uygarlığı, kişinin maddi ihtiyaçlarının karşılanmasıyla probleminin kalmayacağını varsayarak en büyük hataya düşmüş ve insana en büyük kötülüğü yapmıştır.

   İslam, insanın hem maddi hem de ruhi ihtiyaçlarının olduğunu, bunlardan herhangi birinin göz ardı edilemeyeceğini belirtmiş ve bunlar arasındaki dengeyi çok hassas ölçülerle ortaya koymuştur. İlâhi vahiy, hayatın hedefinin yemek/içmek olmadığını, ancak hayatın devamı için bunların zaruri bir ihtiyaç olduğunu belirtir. Halk arasında yaygın bir hikmet öğretisinin dediği gibi “insan yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemelidir”.

   Kur’an, dünya hayatının geçici saltanatı ve nimetlerine aldanmamayı öğütler. Zira bu aldanış insanı azgınlığa, zulme sevk eder. İnsan, eşya ile olan irtibatını dengede tuttuğu oranda kendini ve özünü korumuş olur. Aksi halde kendini tanımaz ve özüne yabancılaşmış bir hale girer. “Eşref-i mahlukat” olarak yaratılmışken “esfeli safilin” derekesine yuvarlanır. Kur’an, insanın bu asli hüviyetini muhafaza edebilmesi için gerekli uyarı ve öğütleri çokça yapar "Böbürlenme, Allah şüphesiz ki böbürlenenleri sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde, ahiret yurdunu gözet, dünyadaki payını da unutma, Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi sen de iyilik yap, yeryüzünde bozgunculuk isteme. Doğrusu Allah bozguncuları sevmez." (Kasas,79)

   Dünyaya ve onun nimetlerine aşırı bağlılık insanı yaradılış amacından saptıracağı gibi, onu her tür merhametsizlik ve hukuksuzluğa da sevk eder. Hz Peygamber(sav) “Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır.” ( Beyhakî, Şuabu'l-İman) diyerek bu hakikatin altını çizmiştir.

  Hz. Pir (ra) insan için önemli bir tehlike olan dünya sevgisi ve nimetlerine tutkusunu şu dikkat çeken benzetmeyle anlatır: “Dünya malının sevgisi deniz gibidir, varlığının içine girerse batırır, dışında durursa varlık gemisinin yüzmesine yardımcı olur. Geminin içine su dolması onun batmasına sebep olur. Fakat suyun gemi altında bulunması, ona dayanak teşkil eder.” (Mevlânâ, Mesnevi I, b. 978-979)

   Dünyevi nimetler insanı doyurup tatmin edemez. Zira insanın özü olan ruhu ebediyet âlemindendir. Bir de fani olan dünyanın peşinde koşmak hırs doğurur ki bu da insan için çok daha kötü ve tehlikelidir. Bugün insanların yaşadığı bunalım ve kaosun temelinde bu hırs ve doyumsuzluk yatmaktadır. Ülkeler arasındaki rekabet, savaşları, savaşlar da her tür yıkım ve sefaleti beraberinde getirmektedir. Kur’an, dünyevileşme hastalığıyla kendinden geçip, yoldan sapan toplum ve karakterlere vurgu yapar ve onların uğradığı hüsranın boyutlarını gözler önüne serer. İlâhi vahyi ve resulleri dinlemeyip sahip olduklarıyla azıp şımaran Ad, Semud, Lut, Sebe, Medyen ve diğer bazı kavimlerin kıssaları zikredilir. Bu kıssalardan alınması gereken derslere dikkat çeker. Bu kıssalarda özetle şu mesajlar vardır:

Kim makamıyla övünürse, FİRAVUN'a baksın!

Kim malıyla övünürse, KARUN'a baksın!

Kim rütbesiyle övünürse, HAMAN'a baksın!

Kim soyuyla övünürse, EBU LEHEB'e baksın!

Kim ilmiyle övünürse, ŞEYTAN'a baksın!

Allah bizleri, kibirden ve benlikten korusun!

Evet dünyaya tapınma çok tehlikeli sonuçlar doğuran ve insanı mutlu edeceği sanılırken, tam aksine onu baştan çıkaran en büyük tehlikedir ki bugün bu tehlike her zamankisinden daha çok yaygınlaşmıştır. İşin daha kötüsü ise insanlığı sahili selamete kavuşturma görevi olan Müslümanların da bu tehlikenin pençesine düşmüş olmalarıdır. Evet dünya ve nimetlerinin peşinde koşanlar meşhur hikmetin dediği gibidirler: “Dünya hayatına meyledenler deniz suyu içenlere benzerler. İçtikçe susarlar, susadıkça içerler”.