İcbarlar bitmeden bir yere varılmaz
Geldiğimiz noktada halen halkın sorunlarının siyasetin gündemine taşınmasında ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Bugün yaşanan akamet ve tıkanıklığın temelinde de bu realite vardır. Halkın talepleri, beklentileri ve ihtiyaç duyulan çözümlerin üzerinde kalın perdeler var. Halkın nabzı tutulamıyor. Ya da tutulmak istenmiyor.
Bu durum, aslında halen devlet mekanizmasının üzerinde güçlü bir vesayetin devam ettiğini gösteriyor. Zira devletin yönetim mekanizması, toplumun gündeminden farklı olarak kendisine göre bir yol tutturmuş gidiyor. Bu durum, yüz yıllık sorunların çözümünü de yine öteleyip durmaktadır. Bir kısır döngü halini alan bu çözümsüzlük, sahayı tekrar eski mantaliteye havale etmektedir.
Seçim kanunu gibi mevzuatlar, siyasetin kartelleşmesinin kaynağı olduğundan, devlet mekanizmasında olduğu gibi siyaset mekanizmasında da tek tipli bir yol tutulmasını kaçınılmaz kılıyor. Türkiye'nin normalleşmesinin sağlanması için siyaset ve devlet mekanizması üzerindeki bu vesayetlerin mutlaka kırılması gerekir.
Türkiye'deki konjonktürler, toplumun sırtına ağır bir icbar yüklemektedir. Bu nedenle hür iradeden söz etmek çok zordur. Vesayetlerin hedefinde her zaman hür irade vardır. Bizim en önemli açmazımız da budur.
Toplumumuzun yapısal özellikleri gereği ön plana çıkan insanlar vardır. Bunlardan bazıları aile veya aşiret büyükleri dediğimiz doğal liderlerdir. Bazılarını siyaset mekanizması ön plana çıkarmış, allayıp pullamış, toplumun önüne koymuştur. Bazıları ekonomi tandanslıdır ki bunlar da belli başlı zenginlerdir. Bir diğer kesim ise dini referanslı alim, şeyh ve benzeri önderlerdir. STK'lar da bu sahada önemli bir yere sahiptir. Kanaat önderi olarak isimlendirebileceğimiz bu kesimlerin ortak vazifeleri veya sorumlulukları; halktan olmak, sahayı okumak, sorun ve kırılmaları önceden görüp sıhhatli bir şekilde çözüm mekanizmasının önüne koymak, bir çözüme dönüştürebilmektir.
Ancak bugün bu mekanizmamız işlevsizdir. Vesayetler, ağır bir icbara dönüştüğünden, bu kanaat önderleri halkı terk etmiştir. Kendi sorunları ile boğuşmaya, vaziyeti kurtarmaya, PKK'nın veya devletin derin yapılarının gazabından korunmak için didinip durmaya, konjonktüre göre bu güç odaklarının eşiklerini aşındırmaya mecbur kalmışlardır. Yani toplumsal hassasiyet ve endişeler, yerini günü kurtarmaya yönelik basit bir konumlanmaya bırakmıştır. Bu duruş, yadırganmakla beraber aslında büyük oranda kaçınılmaz bir sonuçtur.
Dünün aktif PKK hizmetkârı, bugünün trol derecesinde hükümet yandaşı nice kanaat önderi biliyoruz. Bu ağır icbar şartlarında kimseye bir katkısının olmayacağını gören, bu nedenle de sessizce köşesine çekilen azınlık da olsa muhteremler de elbette vardır. Yani her geçen gün toplumun onur, erdem, irade ve ilke endeksli duruş çarklarında biraz daha aşınma meydana gelmektedir.
Bütün bunlar, siyasete yansımaktadır. Halkın hür iradesi yok olunca, mevcut vesayetçiler; kendi ajandaları doğrultusunda halkın iradesini, devleti ve devletin imkânlarını halkın aleyhine heba etmektedir.
Gündemler ne kadar ağır olursa olsun, siyasetin en önemli vazifesi halk olmalıdır. Halkın gerçek gündemini okuyup siyasetin gündemine taşımak, siyasetçilerin birinci vazifesidir. Siyaset, bu noktaya gelmediği müddetçe toplum olarak bir yere varmamız mümkün değildir.