Devletin bekası halkın cefasına dönüşmemelidir
Tüm dünyanın büyük bir değişim yaşadığı günümüzde Türkiye de ayak uydurmaya, bir şeyleri değiştirmeye çalışıyor. Ancak ne oluyor, ne yapılmaya çalışılıyor? Bunu bilmek çok önemli. Yüz yıllık geçmişi sorguluyoruz. Geleceğimizi bulmaya mı çalışıyoruz, yoksa yeni bir geleceğe mahkum mu edilmek isteniyoruz net değil. Kavgalı bir şekillendirme süreci. Henüz kimin kazanacağı belli değil.
Şimdiye kadar yapılan ne idi? Batının yetiştirmesi bir ekip, reddi miras ederek Osmanlıyı yıktı. Yeni ve adı “Cumhuriyet” olan devlet kuruldu. Bunu yapan ekip, gücünü ve ilhamını sadece İslam düşmanlığından aldı. Kör bir batı hayranlığını temel misyon edindi. Sözde yeni sistem, aslında hiç de yeni değildi. Kopyala-yapıştır yöntemi ile A`dan Z`ye bütün kanun ve mevzuatlar batıdan getirilip sırtımıza yüklendi. Her şey ecnebiydi. Bize uyan hiçbir şey yoktu. Kör bir inatla ve cebir ile ecnebilik, millileştirilmeye çalışıldı. Ancak gelinen noktada ekip iflas etti. Batının kucağında büyütülmeye çalışılan çocuk, bir türlü büyümedi. Bu ekip, nasıl kendi milletini kandırdıysa efendileri tarafından da kandırılmıştı. Hem genlerimiz batıya uymadı. Hem de batı bedeni, bizim genlerimizi kabul etmemişti.
Batının dinine de girmemiştik. Hem zaten onlar bizim onların dinine girmemizi istemiyorlardı. Onların istediği sadece kölelik idi. Onlara köle bir halk lazımdı. Onların çıkarlarına bekçilik yapacak, ileri karakol olacak, kalk denildiğinde kalkacak, otur denildiğinde oturacak çağdaş bir köle. Biz ise onların bizi müttefik yapacaklarını, ortak olacağımızı sanıp durduk.
Bu gün “devlet”, oyuna geldiğini, aldatıldığını anlamış gibi belirtiler gösteriyor. Hakikatte anlamış mı, bunu bilmiyoruz. Bu gün yeni bir yeniden inşa devinimini yaşıyoruz. Yapılmak istenenin ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak gördüklerimiz ve yaşadıklarımız bizi ciddi endişelere sevk ediyor. Bu gün yeni bir ideolojinin inşa edilmeye çalışıldığını görebiliyoruz. Bu inşa sürecinde toplumun desteği olmaksızın bir yere varılması mümkün değildir. Bu nedenle yine toplumun hassas dini duyguları ile milliyetçilik temel saik olarak kullanılmaktadır. Bu iki unsur, halkı motive edici, harekete geçirici motor güç olarak bir müddettir harekete geçirilmiş bulunmaktadır. Bu projenin bir hükümet projesi mi yoksa “Devlet” projesi mi olduğu bilinmiyor.
Bu değişim sürecinde hükümet, milliyetçi potansiyel ile derin yapıların bir konsensüs dahilinde hareket ettikleri madalyonun görünen tarafı. Bu yolda asıl araç komutanının kim olduğu hususu bir muamma. Asıl tedirginlik oluşturan da bu. Yol alınırken bize yansıyan işaretler, yapılmak istenenin çok da farklı olmayacağı yönünde kanaatler oluşturuyor. Zira şimdiye kadar her şeyimiz batıdandı. Şimdi yapılmak istenenin milli, “Türk Usulü” olacağı alenen ifade ediliyor. Şimdi sorulan soru şu; bu, “Pantürkist” bir proje mi? Yoksa ırkçılık, Laiklik ve Kemalizm gibi yüz yıllık çıbanlardan arındırılmış, kuşatıcı, özlem duyulan, birleştirici, bütün sorunları kökünden kazıyacak bir öze dönüş mü? Bu gün bu soruya cevap verilememesi sıkıntıların başında gelen husustur.
15 Temmuz`da oluşan karşı darbe ruhu, çok büyük bir güçtü. Bu gücü oluşturan temel dinamiği iyi okuyabilmeliydik. Bununla beraber çok iyi değerlendirebilirdik de. Ancak görüldüğü kadarıyla iyi okuyamadık ve iyi değerlendiremedik. “Yenikapı Ruhu” olarak da adlandırılan bu ruh, eğer devam ettirilmek istenseydi, yeni süreçte yoğrulan hamura mükemmel bir maya olurdu.
Aşikar olarak görülüyor, birileri yeni sürece de vesayetini kurmak istiyor. Vesayeti kırmak adına, yeni bir vesayet inşa edilmek isteniyor. Biz durduğumuz yerdeyiz. Bu gün de, istikbalde de sorunları bitirecek, güç ve kudret doğuracak tek şey, ayrıştırıcı unsurları atmak, halkların kardeşliğini tesis etmek, 15 Temmuz`da oluşan ruha sahip çıkmaktır. “Devletin Bekası” endişesini halkın cefasına dönüştürmemeliyiz