• DOLAR 34.699
  • EURO 36.827
  • ALTIN 2940.88
  • ...

Sayın Erdoğan`ın, konuşmalarının neredeyse iki tanesinden birinde “Milli Birlik ve Beraberlik” projesine yaptığı vurgu herkesin dikkatini çekmiştir. Özellikle 15 Temmuz darbesinden sonra Türkiye`nin içinden geçtiği zor badire görüldükten sonra bu vurgu belirgin bir şekilde kendini hissettirmiştir.

Türkiye`nin içinde bulunduğu kuşatılmışlık ve maruz kaldığı tehlikenin büyüklüğü karşısında bu çağrıların büyük önem arz ettiği malum. Bu ağır badirelerin bir çıkışı varsa eğer o da ülkede yaşayan tüm halkların manevi değerler üzerinden, adilane ve kardeşçe bir birlikteliğinin sağlanması iledir. Ancak bu şekilde yedi düvelin baş edemediği ruh inkişaf edebilecektir. Asıl muhtaç olduğumuz yerli, orijinal, yalın, temiz, sırtı yere gelmez irade ve kuvvet budur. Hafızamızın üstünü hiçbir şey örtmemelidir. Çanakkale ve benzeri yerlerde düşmanı denizlere döken ruh bu kadim olanıydı.

 “Birlik” vurgusunun o tarihte ifade ettiği anlam ile bu gün ifade ettiği anlamın bir olmadığı tartışmasızdır. Kemalist laik Cumhuriyet kaftanı sırtımıza geçirildiği gün, bu konsept de tüm dirençlere, karşı çıkışlara ve tepkilere rağmen değiştirildi. Ümmetsel aidiyetin ve bayraktarlığının bıraktığı miras inkar edilip de tüm bu dinamiklerden üryan bir şekilde ortada kaldığımız gün, bu kabiliyetimizden de üryan kaldık.

Dolayısıyla muhtaç olduğumuz milli birlik ve beraberlik ruhunun cumhuriyet sonrası ruh olmadığı kesindir. Bunu anladığımız ve gereğini yerine getirme iradesini ortaya koyduğumuz gün düzlüğe çıkmış olacağız.

Sırtımızı bu kadim ve de kaim tarihimize verdiğimiz gün, milli birlik ve beraberlik kudretimizi batının vahşi ve vicdansız üst aklı ile becayişte bulunmuş olduk. O günden sonra  aramızda fitne kazanı hep kaynadı, birlik ve beraberliğimiz sekteye uğradı. Birilerimiz birilerimizin eline mahkum kaldı. Tılsım bozuldu. Batının kapısında itaatkar bir kul halini aldık. Bu itaatkarlığımız devam ettiği müddetçe başımızı okşadılar. Biz mızmızlanmaya başladığımızda yüzümüzden silleler eksik olmadı. Dengelerimizi kendileri kurdu, siyasetimizi, ekonomimizi, safımızı kendileri dizayn etti.

İşin iyi tarafı; çok ağır bedellerden sonra dahi olsa bu acınacak halimizin farkına varmış olmamızdır. Bu nedenle homurdanmaya başladık. Bu homurdanma bile, bizi bitirmeleri için  harekete geçmelerine yetti. Şimdi anladık ki bir zamanlar uluslar arası büyük başarılar olarak gördüğümüz NATO, BM, AVRUPA BİRLİĞİ gibi paktlara olan üyelik ve yakınlığımız aslında kopuş ve savrulmanın tescili olmuştur.

Bu günkü kargaşa ve anarşi ile emir komuta zinciri dahilinde bir darbe veya dış müdahalenin alt yapısı oluşturuluyor. Yüz yıl sonra da olsa artık anladık. Bu yol, yol değildir. Ülke siyasetine iki neşter atılması zaruri hal almıştır;

1-ABD, NATO ve diğer batılı devlet ve kuruluşların elleri içimizde olduğu müddetçe her türlü iç dizaynımız onların elinde olacak ve ölümün soğuk nefesini ensemizde hissedeceğiz. Bu evliliğin bitme zamanı gelmiştir.

2-“Milli Birlik ve Beraberlik” projesi mutlaka Cumhuriyet Türkiyesi öncesindeki konsept ile hayata geçirilmelidir.

Bir ahtapot gibi bizi sarıp sarmalayan batı canavarından kurtulmak hem güçlü bir irade hem de ağır bir bedel gerektirmektedir. Acıdır ancak bu gün yüzleştiğimiz tam da budur.