Yine aynı sihirbazlık mı?
Seçim yaklaştıkça saha daha da karmaşık bir hale geliyor. Sihirbazların insanların gözlerini yanıltabilmek için ellerindeki ipleri yere atmaları gibi artık kimin elinde ne koz varsa veya dengeleri kendi lehine dönüştürmek için ne yapabiliyorsa artık bir bir görücüye çıkarıyorlar. Dolayısıyla çok tehlikeli bir süreç içine de girmiş oluyoruz. Zira Türkiye siyasetinin meş’um zaafı burada da kendini göstermeye başladı. Kazanmak uğruna milyonları bir birine kırdırmak dâhil her şeyin yapılabildiği acımasız bir siyasi gelenek var Türkiye’de.
Toplumun en hassas noktalarına yani fay hatlarına dokunmaktan hiç çekinmeyenler yine sahneye çıktı. Türkiye’nin en kanlı dönemlerinin figüranı olan Perinçek’in Kandil’e ‘kardeşlerim’ mesajlarını göndererek Güneydoğu’da cirit atması, 90’ların karanlık Türkiye’sini hatırlattı bize. Yine kendisi Bekaa vadisindeki kardeşlerine ellerinde güllerle gidip gelirken Doğu ve Güneydoğu’da kan gövdeyi götürüyordu.
Toplumun hassas noktalarına ne oy için, ne siyasi ikbal için ve ne de başka hiçbir şey için kimsenin dokunmaya hakkı yoktur. Acı, kan ve gözyaşı üzerine siyaset inşa edenlerin ellerinin koparılması gerekir. Memlekete eski kanlı yılları yaşatanların hiç kimseye verecekleri bir şeyleri yoktur. Sorumluluk makamında olanların buna izin vermemesi, hele hele asla tevessül etmemesi gerekir. Yirmi yıldan fazla bir tecrübeye sahip iktidar partisinin bu tür aktörlerden medet umması ise kendilerine asla yakışık almaz.
Türkiye Yüzyılı sloganıyla büyük bir vizyon, büyük bir iddia, aynı şekilde büyük bir umut verilmeye çalışılmasından sonra bu tür aktörlerin sahada boy göstermesi, açıkçası büyük bir hayal kırıklığıdır. Umut tacirliği yapmak, yapılmasına müsaade etmek, sihirbazların gözleri yanıltarak ellerindeki ipleri yılana dönüştürmesinden farksızdır. Kürt meselesine dair en büyük vizyon, temel insan hakları ve özgürlüklere dair atılacak somut adımlardır. Bunu yapacak olan da kan ve gözyaşı simsarları değil, hükümetin kendisidir.
Hukukta malum, ihsas-ı rey diye bir kavram vardır. Bir zorunluluk olmamasına rağmen oyunun rengini önceden belli ederek tarafını seçmek anlamına gelir. Eski aktörlerin sahaya sürülmesi aslında bu konuda ihsas-ı reydir. Çözümsüzlükten yana açık bir irade beyanıdır. Bu tür girişimler merkezi bir irade ile değil de bu aktörlerin kendi tercihleri ise; bizzat girişimcinin bir sabotajı olarak algılanmalıdır. Ancak bu aktörlerin sahaya sürülmesi merkezi bir irade ile yapılmış ise bu durum, merkezi iradenin daha oyunun başında çözümsüzlüğe odaklandığını ve toplumu sadece manipüle ettiğini ortaya koymaktadır.
Defalarca halka izlettirilen filmleri bir daha vizyona koymanın ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz aslında. Çözümsüzlüğü çözüm diye servis etmek artık inandırıcı değildir. Kimse bu palavraya inanmaz.