Türkiye ağırlıklarından kurtulmalıdır
2022-2023 Eğitim ve öğretim yılı başladı. Ancak her yıl olduğu gibi yine bin bir sorun ile başladı. En çok üzüldüğümüz taraf ise, her yıl yaşanan sorunların yine aynen yaşanması, geçen yıldan beri bu sorunlara yönelik bir şeyin yapılmamasıdır. Yine büyük konuşmalar yapıldı. Eğitim sisteminde devrim niteliğinde büyük değişiklikler yapılacak denildi. Olmayınca şimdi seçimden sonra yapılacak, en geç hemen seçim sonrasında olacaktır demeye başladı bazı gayrı resmi ağızlar.
Büyük laflar her zaman ciddiyetten uzak olmuştur. Devrim niteliğindeki değişiklikler olduğunda genelde gelen uygulama veya düzenleme öncekini aratır olmuştur. Son 8-10 yıldır eğitim sisteminde her geçen gün, bir önceki günü aratır olmuş, hep geriye doğru bir gidiş devam etmiştir. Öte taraftan bilişim ve teknoloji çağının çocuklarımıza hediye ettiği tehlikelerin çapı her geçen gün daha da büyüdü. Üretken aklı, zekâyı, doğallığı, ilerlemeyi geri planda bırakan, bir nevi aklı tatile yollayan boş meşguliyetler de çocuklarımızı iyiden iyiye kuşattı. Elini kolunu bağladı. Çocuklarımız bu gidişle bir et yığını haline gelecektir.
Üst aklın sahipleri, artık bire bir insanlar ile muhatap olmayı başararak bütün engelleri aştılar. Bütün dünyada bire bir özellikle bütün gençleri yönlendirmeye, eğitmeye ya da eğitimine engel olmaya başladı. Ancak biz halen eğitim sistemimizin ailelere yüklediği ağır maddi külfetlerle uğraşıyoruz. Sözde parasız olan resmi eğitimin dayattığı büyük büyük harcamaların altından kalkmaya çalışıyoruz. Servis parasıymış, okul ihtiyaçlarıymış, hem ders kitabı hem yardımcı kaynağa rağmen öğretmenlerin dayattığı diğer kitaplarmış, sınıfların temizlik, kırtasiye ve fiziki giderleriymiş bunlara yetişilmeye çalışılırken eğitim sistemindeki asıl temel sorun olan eğitim anlayışı, eğitimin ideolojiden arındırılması, batı kültür ve değerlerinin eğitim sistemimizden ayıklanması gibi hayati meselelere hiç sıra bile gelmiyor.
Eğitim sisteminin bütün bu sorunlar bitti. Her şeyin üstesinden geldik. Şimdi sıra okulun öncesine geldi. Bakanlık okul öncesi eğitimi zorunlu hale getirme meselesini hayat memat meselesine dönüştürdü neredeyse. Bunu hiç iyi niyetli görmüyoruz. Daha 4-5 yaşındaki çocukları annesinden, babasından, ev ortamından ya da ailesinin çocuğuna kazandırmak istediği hassasiyetler doğrultusunda tercih ettiği özel kreş ve eğitim mekânlarından kopararak zorunlu bir eğitim dayatmasına tabi tutmanın bu ülkeye ne kazandıracağını bilen varsa anlatsın.
‘Daha sabi denecek yaştaki çocukları buz gibi soğuk ideolojik eğitimin muhatabı kılmanın ne anlama geldiğini biz biliyoruz. Bunu dayatan anlayış diyor ki; kimse benim istediğim anlayış ve değer yargıları dışında çocuklara bir şey veremez. Değerleri de anlayışı da ideolojiyi de ahlak ve kültürü de biz vereceğiz. Annesinin, babasının kültür ve değer yargıları, dini hassasiyetleri ile aile ahlakı yanlıştır. Çocuklarınızın sizin gibi büyümeleri yanlıştır. Bu nedenle çocuklarınızı sizden alıp biz büyüteceğiz…’ demektedirler. Böyle bir anlayış, devlet dayatmasının en uç noktası olacaktır.
Eğitim sisteminde var olan merkeziyetçi ideolojik eğitim dayatması ile toplumun değer yargılarına hükmetme sevdası, Türkiye’nin ayağına bağlanan ağırlıklardan bir tanesidir. Bu ağırlıkla özgün bir yürüyüş mümkün değildir. Kendinize özgü değer yargılarınız, sağlam toplumsal yapınız ve sağlam bir inanç sisteminiz yoksa, kendinize ait bir eksen kurmanız imkansızdır. Kendi eksenimizi kuruyoruz diye düşünürken aslında başka eksenlere eklemlenmekten kurtulamayız.