Okulların yerini algı merkezleri aldı
’Eğitim, insanın doğuştan getirdiği yeteneklerini geliştirme ve şekillendirme; onu, din ve dünya ile ilgili vazifelerini hakkıyla yapabilecek duruma getirme faaliyetidir.
Eğitimin esas amacı; bedenin ve aklın geliştirilmesi, iradenin güçlendirilmesi, ruh ve bedene edebin verilmesi, güzel ahlak sahibi, iyi ve olgun insan yetiştirilmesi, yeni neslin hayata ve geleceğe hazırlanmasıdır.’
Eğitime dair bu satırlar, HÜDA PAR’ın programından alıntıdır. Türkiye’de eğitime dair istatistiklere bakıldığında bugünkü eğitimin böyle bir amacının olmadığını rahatlıkla göreceğiz. Çünkü her geçen gün çocuklarımız ve gençlerimiz ideallerinden ve özünden biraz daha uzaklaşmaktadır. Sadece değerler anlamında değil, ilmi ve fenni anlamda da içler acısı bir durumdadır. Zira ortaöğretim ile yüksek öğretim kurumlarının başarı istatistiklerinden bu tabloyu okumak zor değildir.
Bunlar bir yana gençliğin içinde bulunduğu buhran, intiharlar, geleceğe dair umutlarının ve planlarının yıkılması ve içinde bulundukları boşluk da bunu en güzel şekli ile ortaya koymaktadır zaten. Öte taraftan boş ve gereksiz şeylere harcanan zamana bakıldığında, internete, telefona, bilgisayara, televizyona ve sosyal medya platformlarında kaybolan saatlere bakıldığında geleceğimizin gözlerimizin önünde nasıl da heba olduğunu görebiliyorsun.
Eğitim anlayışını, toplumumuzun elitlerinin çocuklarını dışarılarda yetiştiren Fulbright anlaşmasını, Amerikalı John Dewey’den ilham alınarak oluşturulan batıcı eğitim sistemini zamanımızın tehditleri ile karşılaştırdığımızda, çocuklarımızın bu tehditlere karşı niye bu kadar savunmasız ve çaresiz kaldıklarını anlamak zor olmayacaktır. Kendi geçmişini bilmeyen, değerlerinden haberi olmayan, atasını, dedesini, kendi toplumunun tarihe mal olmuş saygın şahsiyetlerini bilmeyen, dinini, Peygamberini, ilahi kitabını tanımayan; Allah, Kur’an, ahiret, cennet, cehennem gibi değerler kendisine sorulduğunda yüzüne aval aval bakan zamanın gençliğini bu şekilde mankurtlaştıran gücü aslında hepimiz biliyoruz.
Bugün çocuklarımızın ellerine tutuşturulan sözde akıllı telefon ve tabletler ile televizyonlardaki program ve diziler, çocuklarımızın ruhlarını da bedenlerini de akıllarını da kuşatmış, kımıldayamaz hale getirmiştir. Buralara bağlanan çocuklar ile gençler, adeta efsunlu bir gücün etkisine girerek gerçek hayattan kopuyor, nefislerinin, hayallerinin ve heveslerinin esiri haline geliyorlar.
Yeteneklerin geliştirilerek din ve dünyaya dair sorumlulukların yerine getirilmesini sağlamak, bedenin ve aklın geliştirilerek iradenin güçlendirilmesi, ruh ve bedene edep ile güzel ahlakın verilerek olgun bir insan yetiştirilmesi suretiyle geleceğin inşa edilmesi; bütün toplumların ayakta kalmalarının yegane şartıdır. Bu nedenle eğitim, toplumun temel değerleri ve inancı doğrultusunda özgün olmalı, dış etkenlerden korunmalıdır.
Bugün kabul etmek gerekir ki çocuklarımız ve gençlerimiz, eğitimlerini eğitim kurumlarından almıyorlar. Bilişim ve medya ortamları, onların asıl eğitim aldıkları kurumlar haline gelmiştir. Bunların en önemli amacı da eğitimin sabote edilmesi, toplumların kendi geleceklerini inşa etmelerine engel olunması ve eğitimin amacına ulaşmasının engellenmesidir.
Geleceğimiz açısından zamanın en büyük tehdidi; çocuklarımızı ve gençlerimizi kuşatan bu tehlikedir. 21. asrın ulusal savunma projesi; bilişim, medya ve televizyon mecralarının ıslah edilerek tehdit olmaktan çıkarılması ve çocuklarımızın geleceğinin teminat altına alınması olmalıdır. Bu tehdit bertaraf edilmeden, bir gelecekten söz edilemez.