Algı Siyaseti
Siyasetin en sıcak günlerini yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Çok hararetli tartışmalar, yeni ittifak arayışları ve yeni yeni konumlanma girişimleri bütün televizyon kanallarında konuşulup duruyor. 6 Muhalefet partisinin özellikle iktidara karşı atılacak adımları masaya yatırdıkları toplantılar sürecinde önemli bazı maddeler üzerinde anlaştıkları basın ile paylaşıldı. Bu gelişmelere bigane kalmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan da tekrar yeni bir anayasa yapılmasını gündeme getirerek muhalefetin çıkışını boşa çıkarmaya yönelik yeni bir gündem başlattı.
Muhalefet partileri “güçlendirilmiş parlamenter sistem” e yoğunlaştılar. En önemli noktanın “kuvvetler ayrılığı ilkesi” olduğu dile getirilirken, bu ilkenin tesis edilmesi için de belirlenen en önemli kriterler olarak; “Tüm kesimleri kucaklayan, tarafsız Cumhurbaşkanı”, “iktidarın gölgesinde karar almayan hukuk düzeni”, “Meclis’in denetleme yetkisinin yeniden sağlanması”, “gensoru uygulamasının yeniden inşası”, “Meclis’in bütçeyi reddetme gibi yetkilerinin yeniden belirlenmesi” şeklinde belirlendi. Öte yandan “Kürt sorununun çözümü için HDP’yi ve TBMM’yi işaret eden” açıklamaların da yapılması dikkat çekti.
Dikkatlerden kaçmamıştır; iki başlı girişimler söz konusudur. Muhalefet partileri, memleketin sorunlarını çözmekten ziyade daha çok iktidarı nasıl alt edeceklerine yönelik adımlara ve Erdoğan’ı düşürmeye odaklanırken Sayın Erdoğan da muhalefet partilerinin bu adımlarını boşa çıkarmaya matuf bir strateji yürütmeye çalışıyor. Öte taraftan yüz yıllık Kürt Meselesinin de muhalefet partilerince gündemde tutulmasının Kürt seçmenin desteğini kazanmaya matuf bir adım olduğu gözden kaçmamaktadır. Çünkü HDP’nin çözümün adresi olarak gösterilmesi, Kürt Meselesinin çözümünün değil, sadece manipüle edilmesinin amaçlandığını ortaya koymaktadır.
Çözümün HDP olmadığını söylemem; sadece HDP’nin bugüne kadar ki pratiğinden dolayı değildir elbette. Çözümün adresi ne HDP, ne PKK, ne de başka parti, kanaat önderi veya STK’lardır. Çözümün adresi sadece devlettir. Temel insan hakları ve özgürlükler anlamında atılması gereken ciddi adımlar vardır. Bu adımların atılması için de kimsenin muhatap alınmasına ihtiyaç yoktur. HDP ve PKK gibi yapılar, Kürt Meselesinin sonuçlarıdır sadece.
Türkiye’nin çok ciddi sorunları olduğu tartışmasızdır. Yeni, sivil ve adil bir anayasa ihtiyacı, bütün sorunların çözüm adresidir elbette. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin temsilde adalet, denetlenebilirlik gibi ciddi eksiklerinin olduğu da bir realitedir. Aynı şekilde ülkede kuvvetler ayrılığının hiçbir zaman oturmadığı da bir gerçek. Ancak bunlar ile birlikte toplumun farklılıkları, inancı ve değerleri ile barışmamakta inat eden bir devlet anlayışı, belki de masaya yatırılması gereken en acil meseledir. Yani devleti değil de hakkı, adaleti ve değerleri kutsayan bir anlayışın devlet aklı haline getirilmesine şiddetle ihtiyaç vardır.
Ülke kaynakları gıda, sanayi ve savunma başta olmak üzere bütün ihtiyaçları karşılayabilecek zenginlikte olmasına rağmen yerli ekonomiye geçmemekte ısrar eden bir ekonomi anlayışı da yine temel sorunlardan bir tanesidir. Küresel sermaye modelinin halka ödettiği ağır bedeli görmezden gelmeye devam ediyoruz. Dışa bağımlı, faiz lobilerinin ve sermaye kartellerinin esiri olmuş mevcut ekonomi politikaları ile halkımızın refah düzeyini yakalaması mümkün değildir.
Sorunların medenice, farklı farklı cenahlardan tartışılması elbette değerlidir. Ancak halkı kandırmadan, tali meseleleri asıl sorunların yerine koyarak toplumu manipüle etmeden ve samimi bir şekilde bu tartışmalar yapılmalıdır. Yani siyaset kurumu, olguları es geçerek algılarla toplumu meşgul etmekten vazgeçmelidir. Aksi takdirde dönüp dönüp yine aynı yere geleceğiz.