• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Siyasetin ve de medyanın son günlerde en çok konuşulan, tartışılan ve gündemde tutulan konusu seçim yasasında yapılması düşünülen değişikliklerdir. Türkiye’nin bir realitesi haline gelen; iktidarların seçim yasası paranoyası bir kez daha temayüz etti. Allah hayırla neticelendirsin. İktidara gelmeden önceki söylemler ile iktidar sonrası söylemler arasındaki tutarlılık derecesi, partilerin samimiyetleri için bir turnusol kağıdı haline gelmiştir. Acıdır ki şimdiye kadar bu testi geçen parti olmamıştır.

Hükümetler ya da iktidardakiler, halkın iradesinden niye korkar veya bu iradeye niye kotalar koyarak bir kesimin meclis dışında kalmasına neden olurlar? Bu soru üzerinde iyi düşünmek gerekir. Bir siyasi parti, yasal mevzuatlara göre kurulmuş, seçime girme yeterliliğine ulaşmış, kurumsal alt yapısını oluşturmuş ve belli bir misyon ortaya koymuş ise önemli bir mesafeyi kat etmiş demektir. Bu anlamda halktan ziyade, siyasi veya hukuki kotalar konularak önünün kesilmesi, siyaset kurumunun amacı ile asla bağdaşmaz. Bir kota veya engel konulacaksa onu halk koymalıdır.

Bir düşünün, bir parti, seçmenin %9’unun (4- milyon) onayını alacak, ancak meclise girip yasamaya katkı sunmasına veya ülke yönetiminde söz söylemesine izin verilmeyecektir. Bu oran ister %7’ye göre 3.5 milyon seçmen olsun, ister %5 oranına göre 2.5 milyon seçmen olsun veya %3 ile 1.5 milyon. Hiçbir şey değişmez. Oran yükseldikçe adaletsizliğin oranı yükseliyor sadece. Sonuç itibarıyla küçük veya büyük, bütün baraj oranları büyük adaletsizlik ve haksızlıktır. Bu sonuç asla değişmez.

Evet, bir daha soralım; seçmenin iradesine niye kota konulur? İktidar, iktidar ortakları veya mecliste yer alan diğer muhalefet partileri, halkın iradesinden niye korksunlar? Bu soruya verilecek birçok cevap vardır. Ancak hepsi neticede aynı kapıya çıkıyor; halkın iradesinden kaçanların asıl kaçtıkları şey aslında adalettir. Bu korkuya kapılanlar da gasp ettikleri başkasına ait hak ve yetkiler ellerinden alınacağı için, kendileri ile çelişmek pahasına da olsa adaletin gelmesini istemiyorlar.

Açıktır ki amaçları memlekete hizmet olan, adaletin ikamesini amaç edinen ve sorunların halk lehine çözümünden yana olan hiçbir partinin seçim barajlarından yana olma gibi bir lüksü yoktur. Hakeza ilkelerine, siyasi anlayışlarına ve memleketi idare etme yeteneklerine güvenen hiçbir partinin de halkın bütün farklılıkları ile mecliste temsil edilmesinden korkmaları söz konusu olamaz. Halkın taleplerine karşılık veremeyeceklerine, sorunlara makul çözümler üretemeyeceklerine ve yaptıkları hatalar nedeniyle makamlarını kaybetme olasılığını gören partiler siyasi oyunlar, yasaklar, engellemeler ve mühendisliklerle seçimleri kendi lehlerine dönüştürmeye tevessül eder ve adalet ilkesini bile bile çiğnerler.

Bilmek gerekir ki seçim barajının memlekete bir faydası yoktur. Halkın iradesini kendi menfaat ve çıkarları uğruna gasp etmenin hiçbir izahı olamaz. Bugün Türkiye’nin en önemli sorunlarından bir tanesi, seçim barajının ısrarla korunmasıdır. Alternatif anlayışların, yapıcı eleştirilerin, sorunların mecliste cesaretle tartışılmasının Türkiye’ye katacağı çok şey vardır. Baraj %5 veya 7’de tutulacaksa da temsilde adaletin ikamesi ve halkın bütün farklılıkları ile siyasete yansıyabilmesi için vekil sayısı üzerinden en az %10’luk bir kontenjan ile ‘Türkiye Milletvekilliği’ sisteminin mutlaka getirilmesi gerekir. Bu şekilde %0.5 bile alan partiler mecliste temsil edilebilecek ve siyasetteki tıkanıklık, halk lehine giderilebilecektir.

Açıklıkla belirtmek gerekir ki seçim barajı var olduğu müddetçe siyasette vesayetlerin önüne geçilemez. Bu nedenle bütün partilere çağrımız, hep birlikte seçim barajını sıfırlamanın bir yolunu bulalım.