• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Türkiye’de o kadar aşılamamış büyük sorun var ki; ötelene ötelene her biri bir silindir gibi toplumun ve toplumun değerlerinin üzerinden geçmektedir. Bu toplumun büyümesine, güçlenmesine, eskisi gibi bölgesel aktör olmasına veya dünyanın sayılı güçleri haline gelmesine kim engel oluyor biliyor musunuz? Dış güçlerin saldırıları değil, çözemediğimiz, çözülmesine engel olduğumuz iç sorunlar, sağlanamayan sosyal barış ile sosyal adalettir emin olun. Bir birimizi ötekileştirmemiz, birilerimizin kendilerini yerli veya milli, ötekisini ise ecnebi görmesi, şeytanlaştırarak düşmanlaştırmasıdır.

Büyüye büyüye devasa birer soruna dönüşen hususlardan bir tanesi de güvenlik soruşturmaları hususudur. Anayasa mahkemesinin iptalinden sonra tekrar gündeme alınan tasarının bu hafta meclisten geçirilmesi bekleniyor. Ancak neredeyse tüm yasal çalışmalarda olduğu gibi yine toplumda yeteri kadar tartışılmadan ve olgunlaşma sürecini tamamlamadan geçirilecek gibi görünüyor.

Oysa yeteri kadar tartışılmadan yasa haline getirilen metinlerin başımıza neler getirdiklerini yakinen biliyoruz. Bunlardan bir tanesi de malum İstanbul Sözleşmesidir. Bir gece yarısı, yarım saat gibi kısa bir sürede meclis genel kurulundan geçirilerek başımıza bela edildi. Bu sözleşmenin bizim değerlerimize verdiği zararı düşmanın tankı, topu, uçağı asla veremez.

Şimdi “Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanun Teklifi” yeniden meclis gündemine getirildi. Malum, KHK ile getirilen güvenlik soruşturması uygulaması, Anayasa mahkemesinden dönmüş, kanuni alt yapısının oluşturulması istenmişti. Hükümet de bir taslak hazırlayarak meclis gündemine getirmiş, ancak tepkiler üzerine taslak geri çekilmişti. Şimdi aynı taslak tekrar meclisin önüne konuldu.

Bu taslağa göre; statüsü veya çalışma şekline bakılmaksızın ilk defa ve yeniden memur olanlar arşiv araştırmasına tabi tutulacak. Devletin gizlilik ve güvenlik boyutu olan hassas kurumlarında çalıştırılacak olanlara ise arşiv araştırmasının yanı sıra bir de “güvenlik soruşturması” yapılacaktır. Güvenlik soruşturması; malum, terör örgütüne yakınlık, eylem birliği ve iltisaklı olma hususlarında araştırmalar yapılacaktır. Bu güvenlik soruşturmasında; devletin arşivleri ve emniyet ile istihbarat kayıtlarına göre, şahsın kendisi, eşi ve hem kan bağı ile hem de sıhri olarak akraba olan herkesin durumu araştırılacaktır.

Yani ne “suçun şahsiliği” dikkate alınacak, ne de “masumiyet karinesi”. Bununla birlikte “iltisak” kelimesi göreceli ve yoruma açık, çok geniş anlamlarda kullanılmaya müsait bir kavramdır. Ötekileştirmelerin, kadrolaşmaların, yargısız infazların temelinde bu kavram vardır. FETÖ zamanında rakibi olan bütün kesimleri bunun üzerinden şeytanlaştırarak mahkûm etti. 28 Şubat sürecinden sonra aynı husus dayanak yapıldı. Kimse belge veya somut delil arama derdine girmeye bile gerek görmeden binlerce insan mahkûm edildi.

Bütün bunların ötesinde; güvenlik soruşturmaları devlet hafızasına göre yapılacaktır. Bu devlet hafızasının kaynağı nedir, kim oluşturmuş bunu? Bu devlet hafızasında yer alan dost-düşman tanımlaması neye göre, hangi kıstaslara göre yapılmıştır? Güvenlik soruşturması yasası getirilmeden önce devlet hafızasının masaya yatırılması gerekmiyor mu? Herkesçe malumdur ki bu devlet hafızası; 28 Şubat sürecinde ve FETÖ’nün devlet kurumlarındaki hakimiyeti döneminde oluşturulmuştur. Bu bilgilerin güncellenmesi, dost-düşman tanımlamasının gözden geçirilmesi gerekir.

Bu temizlik ve güncelleme yapılmadan, bu envanter üzerine güvenlik soruşturmalarının bina edilmesi, yeni hukuksuzluklara, yeni yargısız infazlara ve çok daha büyük mağduriyetlere sebep olunacaktır. Bu durumun düzeltilmesi ise, belki on yılları alacak, belki de hiç düzeltilemeyecektir.

Meclisteki partilere, iktidara ve muhalefete; bunlarla birlikte bütün kamuoyuna çağrımız; bu yasa meclisten geçirilmeden önce iyice tartışılması ve sonuçlarının “sosyal adalet” ve “hukuk devleti” anlayışı üzerinden iyice değerlendirilmesidir. Bu, bir vicdan ve insanlık meselesidir. Bu tür hassas yasalarda sadece devletin bekası üzerinden düzenlemeler yapılmamalıdır. Bunun yanına bir de “insan” yani halk da bırakılmalıdır.