• DOLAR 34.608
  • EURO 36.686
  • ALTIN 2914.05
  • ...

Son günlerde “Anadil” hususu gündemdedir. Bana göre olması gereken, güzel ve sevindirici bir durum. Sorunların gündemde olması, gündeme taşınabilmesi, sorunların çözüm yoluna girmesinin de önemli bir evresini teşkil etmektedir.

Malum, dünyada suiistimal edilen, yok sayılan, inkar ve asimilasyona maruz kalan konulardan biri de toplumların anadilleridir. Açıkçası; temel insan hakları ve özgürlükler anlamında mesele değerlendirildiğinde dillerin inkârı, yok sayılması, asimilasyona maruz bırakılarak yasaklanması, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına alınması gereken bir kabahattir. Zira dilin yok olması, o toplumun kültür, inanç ve bütün değerleri ile ölmesi anlamına gelmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı da; dilini kaybeden bir milletin hafızasını, benliğini ve hatta inancını kaybedeceğine dikkati çekerek, "Ana dilleriyle bağları zayıflayan toplumların zamanla sürüleşmesi, sömürgeleşmesi, kimliksiz hale gelmesi kaçınılmazdır. Gerek dünya tarihine, gerek Türk tarihine baktığımızda bunun sayısız örneğini görürüz. Avrupa kıtasındaki soydaş toplulukların önemli bir bölümünün dilleri ile bağları kopunca nasıl Slavlaştıklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Aynı şekilde Afrika'da sömürgecilerin işgal ettikleri yerlerde insanların inançları ile beraber dillerini de hedef aldıklarına şahit oluyoruz” dedi. Bu sözlere katılmamak mümkün değildir. 

UNESCO da dünyada dil ve medeniyetlere karşı yapılan inkâr ve asimilasyonlara karşı bir tedbir ve belki de insanlığın bu değerlerini koruma amaçlı olarak 21 Şubat gününü dünya anadil günü olarak belirlemiş ve insanlar arasında bir farkındalık oluşturmaya çalışmıştır. HÜDA PAR da bu vesile ile basınla paylaştığı bir demeçte; çok dillilik bir medeniyet tezahürüdür. Toplumları kendi kültürlerine bağlayan unsurların en önemlisi dildir. Bu nedenle anadillerin desteklenerek yaşatılmaları; devletlerin kendi toplumlarına ve insanlığa karşı temel sorumluluklarındandır. Dillerin unutulması, aslında medeniyetlerin ve kadim kültürlerin yok olmasıdır, dedi.

Türkiye’nin bu konudaki karnesinin zayıf olduğuna da vurgu yapan HÜDA PAR; yıllarca uygulanan asimilasyon politikaları nedeniyle Kurmancça, Zazaca, Pomakça, Çerkezce, Arapça ve Süryanice gibi diller zamanla unutulmaya yüz tutmuş, bu dilleri konuşan vatandaşlar anadillerini çocuklarına yeterince öğretememişlerdir, diyerek Türkiye’nin temel sorunlarından birine vurgu yapmıştır.

Bazı toplumların anadil talebi olmayabilir. Ya da anadilde eğitimin başlatılmasını kolaylaştıracak bir kemiyet, bir sosyal birliktelik içerisinde olunmayabilir. Ancak Türkiye’de 20-25 milyon dolayında bir nüfusa tekabül eden Kürt vatandaşların anadili olan Kürmancça’nın hala eğitim dili haline gelmesinin önünün açılmaması önemli bir sorundur. Türkiye’de “İnsan Hakları Reform Planı” gündemde iken ve üstelik yeni ve sivil bir anayasa yapılmasının temel bir ihtiyaç olduğu hususu yüksek perdeden ifade edilirken temel insan hakları ve özgürlükler kapsamında yer alan anadilde eğitimin de önünün açılması toplumda ciddi anlamda tartışılmalıdır.

Bu anlamda HÜDA PAR’ın şu çağrısının çok önemli olduğunu düşünüyorum; “Dillerin varlığına ilişkin önyargılardan arınmış bir resmi bakış açısı geliştirilmeli, dil çeşitliliği topluma bir medeniyet bakiyesi olarak sunulmalıdır. Türkçe’nin korunması ve geliştirilmesine verilen önem, vatandaşların anadilleri olarak konuştukları diğer dillere de verilmeli ve anadilde eğitimin önü açılmalıdır.”