Hükümet, Sivil Toplumdan Korkmamalıdır
Hükümet, dernekler kanununda yaptığı değişiklikle zaten Sivil Toplum iradesine büyük bir darbe vurarak faaliyet sahalarını ciddi bir şekilde daraltmıştır. Hemen akabinde STK ve vakıfların faaliyetlerine de el atarak yardım kampanyasını kendisi başlatmıştır. Bu durum, ister istemez; ne oluyoruz? Devlet, sivil toplum inisiyatifine neden göz dikti, bu güvensizliğin nedeni nedir? Sorularının sorulmasına neden olmaktadır.
Bu durum, hükümetin normalleşmeyi istemediğinin en açık göstergesidir. Bu uygulamalar ve bu yönetim anlayışı olağan zamanların anlayışı değildir. Olağanüstü kalmakta ısrar etmeyi doğrusu anlamakta güçlük çekiyoruz. Sivil iradeyi baskılamanın, yok saymanın, önünü kapatmanın günümüz dünyasında ve şeffaf yönetim anlayışında bir izahı olamaz. Bu anlayış; la yüs’el olma talebinin bir tezahürüdür.
Devletin veya belediyelerin bağış veya yardım toplaması doğru değildir. Etik olması da mümkün değildir. Ülke ekonomisinin çöktüğü, bütün yatırımların durduğu, devletin de ciddi bir şekilde kemer sıkarak küçüldüğü süreçlerden sonra ancak halkın cebindeki beş on lira için kampanya başlatılması normal karşılanabilir. Şimdi biz ülke olarak bu durumda mıyız, israflar ne kadar önlenmiş, devlet ne kadar küçülmüş, ihale ve yatırımların ne kadarı durdurulmuş, bunları sormak durumundayız. Devletin bütün gayrı safi milli hasılasına, doğrudan ve dolaylı gelirlerine hükmeden, devlet bütçesini oluşturan hükümetin STK’lar gibi halktan bağış talep etmesi yanlıştır. Sosyal devlet olmanın gereği bu olmamalıdır. Sosyal devlet olmak demek; sosyal politikalar için her zaman bir bütçenin kenarda bulundurulması, sıkıntılı durumlarda ekonominin yeniden ayarlanması, acil olmayan harcamaların kısıtlanarak fon ve gelirlerin ihtiyaç sahibi insanlar yararına kullanılmasıdır. Hükümet bunu yapmak zorundadır.
Verginin vergisinin dahi halktan alındığı bir ekonomi sistemimiz var zaten. Akaryakıtın, elektriğin, doğalgazın halka yansıyan birim fiyatının %55’ini vergiler oluşturuyor. Buna rağmen hükümetin halen fedakârlığı halka dayatması ve kendinden bir şey kısmamasını anlayamayız. Hükümetin ve belediyelerin hizmet için kaynağa ihtiyacı varsa eğer, bunu trilyonluk ihaleler verdikleri özel ve tüzel kişiler, bir kalemle trilyonluk borçlarını sildirdiği futbol kulüpleri, medya patronları, kayırılan holding patronları, hazineden yardım yaptıkları partiler gibi kurum ve kuruluşlardan tahsil etmelidir. Hükümet, açlığa mahkûm ettiği asgari ücretliden, sırtına vergi yükünü yüklediği işçi ve memurdan, elektrik, su, öğrenim kredisi vs. borcu için evine haciz gönderdiği dar gelirliden yardım isteyemez. Kısacası halkın cebindeki 3 kuruşa tamah etmemelidir.
Halktan yardım toplamak STK’ların işi olmalı, hükümet bu alana el atmamalıdır. STK’ların çalışma usul ve esaslarını belirlemek devlete aittir. Bu da zaten belirlenmiştir. STK’lar üye ve gönüllülerinden topladıkları bağışlarla tespit ettikleri fakir ve muhtaç kişilerin ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Zengin ile fakir, varlıklı ile yoksul arasında köprü görevi görmektedir. Yaptıklarıyla toplumdaki adaletsiz vergi ve gelir dağılımının olumsuz etkilerini gidermekte insanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamaktadır.
STKlar toplumdaki fakiri ve muhtacı daha iyi tanır. STK’lar yıllardır gönüllü olarak yardım işini yapıyorlar. Yasalar onlara yardım toplama ve dağıtma yetkisini vermiştir. Muhtaçların tespit ve dağıtımı konusunda uzmanlaşmışlardır. Bu nedenle STK’lar kendi işini yapabilmelidir. Onlar bu işi devletten daha iyi yapıyorlar.