• DOLAR 34.661
  • EURO 36.346
  • ALTIN 2935.85
  • ...

Seçim öncesinde toplumda büyük bir hoşnutsuzluk vardı. Bu hoşnutsuzluk gizli de değildi. Türkiye’de çok fazla sorun vardı. Seçim sonrasında bu hoşnutsuzluk, bir mesaj olarak sonuçlara yansıdı. Halk, meramını sansürsüz bir şekilde, direk olarak ifade etti. Seçmen, gizleme veya ima etme yoluna gitmeden; bir değişim şart, bu kadar sorunla daha fazla yol alınamaz. Bizden bu kadar, yapıyorsanız yapın. Yapmıyorsanız bundan sonra biz yokuz dedi. Kaç yıldır, ikazlara, uyarılara, nasihatlere karşı bir istiğna vardı icra makamlarında. Şimdi bu sonuçların hem bir şefkat tokadı, hem düzeltme için bir kez daha şans, hem son ikaz olarak da algılanması gerekir.

Cumhurbaşkanlığı Parlamenter Sistemi’nin henüz ne olduğunu çözememiş bir toplum, bu yeni sistemin ne olduğunu ya da ne olması gerektiğini daha tam olarak bilmeyen veya karar veremeyen bir icra kurumu, tenakuza dönüşen bu kararsızlığın doğurduğu keşmekeşlikler sorunların önemli bir kısmının kaynağını oluşturdu aslında. Biz henüz bu sistemi tam anlamış değiliz. Ancak icra kurumunun herkese kulaklarını tıkaması, bu yeni sistemin “en iyi biz biliriz” anlamına geldiğini sandığını göstermektedir. Oysa müstağni olan bir Allah’tır.

Bunun dışında; toplumun ve de devletin nefesini kesen ekonomik krizin daha çok da farkında dahi olamayan ekonomi yönetimi, doğal olarak nasıl bir ekonomi modeli getireceğine veya krizle nasıl mücadele edeceğine karar verememektedir. İşin ehli olamamanın, krizin farkına varamamanın, kurtuluş reçetesini bilememenin ve bilmemekle beraber bilenlerden akıl alamayacak kadar da müstağni olmanın faturasını maalesef dar gelirli halk, hayat pahalılığı ve zamlarla ödemek zorunda kalıyor. Ekonomi, toplumun nefesini kesmiştir gerçekten.

Darbe teşebbüsü sonrasında kasıtlı bir algıya dönüştürülen beka fobisi ve darbeyi fırsata dönüştürmeye çalışan bazı kliklerin devlet mekanizmasında başlattıkları operasyonların sonucunda gelişen güvenlikçi politikalar, kırmızı kitabın baş sayfasına yerleşmiş vaziyettedir. Bunun oluşturduğu yönetim mantığı, büyük bir güvensizlik, bloklaşma, tasfiye stratejileri, derin ama sessiz bir kaos ve anarşi dalgası, hatta dalgadan da öte, bir tsunami oluşturmuş, tüm toplumu önüne katıp götürüyor.

Son yıllarda toplumsal ahlak, maneviyat, kültür ve değer ölçülerinde yaşanan ciddi kırılmalar, bu sonucu doğuran düzenleme, uygulama ve projeler çok büyük bir enkaz oluşturdu. Aile kurumu çöktü. Evlilik ve boşanma oranları, toplumsal felaketi net olarak ortaya koymaktadır.

Sorunlar, burada sayılamayacak oranda çoğaldı. Kaç yıldır hakikaten toplumun sinirlerini tahrip edecek hızlı ve dehşetli olaylar, süreçler, değişimler yaşandı. Kimyamızı bozan bu nahoş değişimler, siyaset mekanizmasının artık yalama yapmasından mıdır, dış merkezli operasyonların yalama yaptırmasından mıdır bunu kamuoyu takdir etsin. Ancak gelinen nokta; çok büyük bir değişim beklentisi oluşturmuş vaziyettedir.

Herkes değişimden söz ediyor. Beklentiler çok yüksek. İcra kurumu dahi, bu yönde ciddi sinyaller vermektedir. Siyaset kurumunu, yürütme ve yargı erkini, toplumsal değerler sistemini felç eden, işleyemez hale getiren bu devasa sorunlar, çok köklü değişim, hatta dönüşümleri zorunlu hale getirmiştir zaten. Ancak bunun ne kadar farkındayız ya da bunun ne kadarını yapabileceğiz? Bu muammadır.

Ortaya konulacak irade, toplumun beklentilerini karşılamakla beraber, sorunları en azından çözme yoluna koyacak, mekanizmaya da topluma da nefes aldıracak çapta olmalıdır. Toplumun gazını almaya yönelik pansuman tedaviler ancak buraya kadar getirebildi.