• DOLAR 34.655
  • EURO 36.32
  • ALTIN 2919.69
  • ...

Evet, vesayetlere, 28 Şubatçılara, darbelere ve benzeri tüm diktalara karşı dik duran veya öyle sandığımız siyaset kurumunu hayretle izliyoruz şimdi. Son altı ay veya bir yıldır Türkiye'de meydana gelen gelişmeler ve bunlara karşı takınılan tavır hiç normal değildir gerçekten.

 Mevcut iktidarın geçmişini, yaşadığı süreçleri ve tavrını bilmeyen biri, yeni konjonktüre dışarıdan bakarsa eğer; siyaset kurumunun bilinçli, hatta profesyonelce ve de büyük bir gayretle 28 Şubat sürecini yapan mantaliteyi, o vesayet anlayışını tekrar geri getirmek için canla başla çalışıyor sanacaktır.

Darbe sonrası yaşananlar, FETÖ ile mücadeleyi aşalı çok oldu gerçekten. Meğer ne kadar çok çalışmış ve de her yeri ele geçirmiş bu FETÖ. Hepimiz onlardanmışız da haberimiz yokmuş. Onları temizlemek adına KHK'lar, güvenlik soruşturmaları ve mülakatlar, toplumumuzun belki laik, kemalist, ulusalcı ve milliyetçi olanları haricinde, ülkede yaşayan herkesin ve hepimizin aşırı birer FETÖ'cü olduğumuzu ortaya çıkardı. Şimdi bu bir zulüm mü bize yapılan, yoksa bir lütuf mu? Doğrusu karar veremiyoruz. Zira onlar sayesinde hepimiz FETÖ'cü olduğumuzu öğrenmiş olduk. Gerçekten trajikomik bir vaka.

Açıkçası FETÖ ile mücadele şemsiyesi adına yapılmak istenenin asıl vesayet kurumunu inşa etmek olduğu anlaşılmaktadır. Yoksa son dönemlerde yaşananların başka bir izahı yoktur. Yüz yıldan beridir bu ülke insanını birbirine kırdıran milliyetçilik ve ırkçılık illetinin en belirgin nişanesi olan ‘Andımız'ın tekrar geri getirilmek istenmesi ve sonrasında yaşanan olaylar, siyaset kurumunun müsamaha göstereceği cinsten olaylar değildir gerçekten. İktidar partisi ile siyaset kurumunun marifetiyle, FETÖ'ye rahmet okutturacak cinsten olan yeni vesayetin kuluçka dönemini tamamladığı görülmektedir.

28 Şubat sürecinde dahi Mustafa Kemal'in hatırasına hakaret vakalarında daha soruşturma safhasında iken tutuklama yaşanmamıştır.  Yine 28 Şubat sürecinde dahi, anaokulu öğrencilerini gezi vesilesiyle tarihi camilere götüren müdürler görevden atılmamıştır.

Siyaset kurumunun, iktidar partisi ve kahramanlarının bu olaylara karşı suskunlukları bir tarafa; iktidar çevrelerinin Emine Şahin'e sahip çıkan parti, STK ve hukukçulara saldırması, onları bir nevi linçe maruz bırakmalarını nereye koyacağız gerçekten bilmiyoruz. Emine Şahin'i tutuklayan hakim, bu hukuksuzluğuna mukabil, HSYK kararı ile eğer görevden alınsaydı, bir daha hiç kimse böyle bir tutuklamaya cesaret etmeyecekti.

İlker Başbuğ'un kalkıp alenen imam hatipler çok fazladır demesi, bir müftünün Mustafa Kemal'i anma etkinliğine katılmadığı için bir imam hakkında işlem yapması, Milli Eğitim Bakanlığı`nın ‘Andımız` kararına itiraz dilekçesini hazırlayan görevlileri görevden alması,  Uğur Koç'un Kemalpaşa tatlısı paylaşımı nedeniyle tutuklanması, yeni doğum yapan bir bayanın FETÖ`cü olduğu gerekçesi ile yeni doğan bebeğiyle birlikte cezaevine konulması, ileride bizi nelerin beklediğini alenen ortaya koymaktadır.

Aslında işin hülâsası, eski bir iktidar vekilinin kaleminden dökülmüş;

"Tam ülke normalleşiyor, tabularını yıkıyor, konuşulmayanı konuşuyor derken bir bakıyorsunuz Kemalizm mevzi kazanmış, daha muhkem olmuş. Masal gibi ülkeyiz. Az gittik, uz gittik, gece gündüz yol gittik. Hepsi hepsi bir arpa boyu mesafe kat ettik."

Evet, az gittik uz gittik. Dünya yuvarlaktır ya sonra yine aynı yere geldik.