• DOLAR 34.634
  • EURO 36.217
  • ALTIN 2923.917
  • ...

Bugün 15 Temmuz malum. Menfur darbe girişiminin 2.yıldönümü. Toplumsal birliktelik, kardeşlik ve vahdet ruhu ile hamd olsun ki bu kalkışma boşa çıkarılmıştı. 250 destansı şehadet de bu püskürtmenin bedeli veya diyeti oldu. Ancak darbeye, darbecilere geçit verilmedi. Allah bir daha bu topluma tür olayları yaşatmasın inşallah.

Bütün götürüsüne rağmen Kurtuluş savaşından beri görülmeyen vahdet ruhu ve esaslı kardeşliğin ortaya çıkarılması, neredeyse unuttuğumuz ümmetsel anlayışın tekrar tezahür etmesi, belki de kalkışmanın en güzel neticesi oldu.

Kalkışmanın tehlikesinin devam ettiği, vahdet, güç birliği ve direnişe ihtiyaç duyulan o ilk iki gün, meydanlardaki ruh, görüntü, tevhid bayrakları, salâlar, tekbirler... belki de bir daha görmeyeceğimiz, göremeyeceğimiz bir manzara idi. O canımızı feda edebileceğimiz güzel manzaralar, tevhid bayrağının altında oluşan ictima', keşke engellenmeseydi. Keşke tehlikenin geçmesinin sonrasında tevhid bayrağı kaldırılmasaydı. Bu temenni bir ukde olarak hep içimizde kalacaktır.

Darbe ile oluşan ve "Yenikapı Ruhu" olarak ön plana çıkan toplumsal mutabakatın sonrasında devam ettirilmek istenmemesi hayal kırıklığı oluşturmuştur. Zira OHAL ile beraber bürokraside ve devlet yönetiminde suistimale açık çok geniş bir alan oluştu. KHK'larla getirilen güvenlik soruşturmaları ve mülakat uygulaması, belli bazı örgütlü yapıların devleti ele geçirmesine, muhaliflerini veya karşıt görüşlü yapıları tasfiye etme, onlarla hesaplaşma kavgalarının başlamasına neden oldu. 

En ürkütücü olanı ise; bir sözde millileştirme surecinin başlatılması oldu. Milliliğin neye ve kime göre olduğu halen muamma iken, bir anda bir azınlık milli, geri kalan kahir ekseriyet ise gayri milli konuma düşürüldü. Tasfiyeler de buna göre yapıldı.

Turkiye'de bizim bir darbe geleneğimiz vardır. Her askeri veya post-modern darbe sonrasında  cumhuriyetin kurucu geleneği daha da güçlendirilmiştir. Her darbe sonrasında kendi halkının inanç, gelenek ve tarihi mirası ile çatışan batıcı, Kemalist, laik ideoloji daha da güçlenmiş, tartışılamaz duruma getirilmiştir. Bizim böyle ürkütücü geleneğimiz olduğu için 15 Temmuz kalkışmasi sonrasında yaşanan süreç, bizi tedirgin etmektedir. 

Bu memleketin bekasının ırkçılığa bağlanması, pantürkist söylemlerin her geçen gün milli söylem haline  gelmesi halkın endişelerini arttırmaktadır.  Darbenin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen normalleşmenin sağlanamaması, milliyetçi soylemlerin terk edilmemesi, savaş dilinin tercih edilmesi, FETÖ'nün ve 28 Şubat surecinin oluşturduğu devlet hafızasının esas alınmaya devam edilmesi,  maalesef bir normalleşmenin istenmediğini ortaya koymaktadır.

Oysa Turkiye'nin yüz yıldan beri sırtında taşıdığı sorunlar yükünden, batıcı mevzuattan, ırkçı, ötekilestirici anlayıştan kurtulmak için bu süreç büyük bir fırsat idi. Başkanlık sisteminin gelmesi de Sayın Erdoğan ve ekibinin elini güçlendirmiş, hiç bir engel bırakmamıştır. 

Bu açıdan Sayın Erdoğan, en büyük imtihanı ile yeni yüzleşmektedir. Toplumun beklentisi, yüz yıllık vesayet sisteminin müspet yönde dönüştürülmesidir. Bugüne kadar verilen bütün destekler de bunun için verildi. Devletin eski zihin kodlarının yeniden tahkim edilerek önümüze konulması telafisi imkansız olanak, fırsat, ümit ve zamanın heba edilmesinden ve başa dönülmesinden başka bir şey değildir.