• DOLAR 34.513
  • EURO 36.224
  • ALTIN 2979.538
  • ...

 Bir ‘Yükseköğretim Kurumları Sınavı’ daha geride kaldı. Çoğunlukla konunun uzmanları tarafından yüksek sesle dile getirilen; çocuklarımızın birer yarış atı gibi sahaya sürülmesi hakikati ne yazık ki, eğitim sistemini yönetenler tarafından hiç dikkate alınmıyor. Neresinden tutarsanız tutun elinizde kalan, temelinde ‘materyalist batı tarzı’ yaklaşımı barındıran şu anki eğitim sisteminde gençler potansiyelleri fark edilmeden, yetenekleri köreliyor. Nesiller bu şekilde heba olup gidiyor.

   Gelecekle ilgili tüm hayallerini bir sınava bağlı kılan bu sistemin yanında, bir de bilinçsiz ailelerin sürekli olarak el âlem ne der telkinleri, başkalarıyla kıyaslamaları, gençlerin daha da strese girmelerine sebep oluyor. Bu baskılar altında psikolojik olarak yıpranan gençlerin ‘Sınav Kaygısı’ ‘Sınav Korkusu’ yaşamaları da kaçınılmaz oluyor.

   Öncelikle şunu belirtelim; parmak izine varana kadar her şeyiyle bambaşka bir âlem olan her bir çocuğun elbette ki, anlama kapasitesi, öğrenme hızı, kavrayışı da başka başkadır. Aynı eğitim müfredatına tabi oldukları için, bir nevi robot yerine konularak hepsinden sınavda aynı performansı beklemek akıl kârı değildir. Özellikle ailelerin bunun farkında olmadan çocuklarını başka çocuklarla kıyaslamaları tamiri zor tahribatlara neden oluyor.

   Bu tablolar karşısında akla şu soru geliyor:

   Çocuklarımıza ve gençlerimize dayatılan sınavlara atfedilen önem, ölümden sonraki hayatta tabi tutulacakları sınava verilseydi şu anda toplumumuz bu halde mi olurdu?

   Kısacık dünya hayatında azıcık rahatlığa vesile olacak sınav başarısı için bedel ödeyen, sıkıntı çeken, aylar hatta yıllarca hazırlanan, maddi ve manevi külfetlere katlanan, öte yandan; ebedi sürecek ‘Ahiret Hayatına Geçiş Sınavı’na dair hiçbir hazırlığı olmayan kişilerin durumuna bakınca üzülmemek elde değil.

   İnançlı bir insan için hayatın en büyük amacı ahireti kazanmaktır. Bu amacın dışında kalan her şey bu gayeye ulaşmak için birer araçtır. İşte bu bilinç kaybının bir sonucu olarak hayatın içerisinde araç olması gereken şeyler amaca dönüşüyor, insanlar bu emellerine ulaşamayınca buhranlara düşüyor, ulaşabildiği ölçüde ise kendi başarısı zannedip kibre bürünüyor. Tamamen ahirete odaklı dini ilimleri bile, araç olmaktan çıkarıp amaca dönüştürenler aynı akıbetten kurtulamazlar. Her halükârda; araçları amaca dönüştürmenin ruh ve zihin sağlığı açısından yıkıcı etkileri olduğu inkar edilemez bir gerçektir.

   Aşağıdaki kıssada hikâye edilen âlimin hali konumuzu özetlemeye kâfidir:

 

  Bir nahiv (dil bilgisi) alimi gemiye binmişti. Gemiciye sordu:

 -Nahiv ilmi bilir misin?

 -Hayır, dedi gemici.

 -Desene ömrünün yarısı boşa gitti, dedi alim gülerek.                                                                Gemici alimin bu tepeden bakan tavrına kızdı, fakat bir şey söylemedi. Aradan biraz zaman geçince fırtına çıktı, gemi büyük bir girdabın ortasında kaldı. Âlim korkmuş bir kenara büzülmüştü. Gemici âlime seslendi:

-Yüzme bilir misin?

-Ne gezer, dedi, ben yüzme bilmem.

Gemici gülümseyerek seslendi:

-Yazık, desenize ömrünüzün tamamı boşa gitti, çünkü gemi bu girdaptan kurtulamaz, batacağız.

 

  Selam ve dua ile…