Neden Takvalı Olamıyoruz?
Bu ülkede dindar Müslümanların çoğunun en büyük sorunlarından biri takvalı olmayı arzuladıkları halde bir türlü takva elbisesine bürünmeyi başaramamalarıdır. Çoğumuzun hayali Allah ile irtibatı güçlü, gönül bağı kavi, ihlas sahibi, günlük yaşantısında İslam’ın renginin belirgin olduğu insanlar olmaktır. Bu arzu sürekli zihnimizi meşgul etmekte, böyle insanlardan olabilme hayaliyle yaşamaktayız.
Ama ne hikmetse bir türlü bu arzumuzu gerçekleştiremiyoruz. Zihin dünyamız, duygu dünyamız ile günlük yaşantımız arasında uçurumlar var. Müslümanca düşünüyor, Müslümanca yaşamayı arzuluyor ama İslam dışı bir hayatın elinde tutsak olmaktan kurtulamıyoruz.
Bu üzüntü verici, Allah ile zayıf irtibat ve gönül bağımızın birçok sebebi olabilir. Bununla ilgili birçok değerlendirme yapılabilir, zihinler yorucu tefekkürlere dalabilir. Çok sayıda kalbi hastalık sayılabilir.
Benim şahsi kanaatim modern zamanların Müslümanlarının çoğunun Allah ile gönül bağlarının bir türlü düzelememesinin nedenlerinden en önemli üçünün çok yeme, çok konuşma ve çok uyuma hastalığına müptela olmalarıdır. Bu üç zaaf, takvalı olmanın önündeki en büyük engellerden sayılabilir…
Biz oburca, müsrifçe, mideyi ifsat edecek bir yeme içme kültürüne sahibiz. Gece gündüz yiyip içiyoruz. Üç öğün tıka basa yediğimiz yetmiyormuş gibi öğün araları ve gece boyunca meyve, tatlı, pasta, çerez sefası içinde yüzüyoruz adeta… Dolu bir mide, tok bir karın ruh için en büyük düşmandır. Dolu bir mideye sahip beden hantallaşır, uyuşuk olur, tembellik girdabına düşer. Böyle bir bedende ruh tutsak olur. İbadetlerden haz alınmaz. Namaz ve diğer ibadetler beden için bir angaryaya dönüşür, huşu uçup gider.
Çok konuşmaya gelince, ruhi ve ahlaki hastalıkların çoğunun kaynağı susmasını bilmeyen dildir. Geveze bir dil gıybet belasına müptela olmaktan kendini kurtaramaz. Yalan, dedikodu, iftira, malayani sözler, anlamsız, mürüvveti ve vakarı tahrip eden konuşmalar hep dilden kaynaklanan afetlerdir.
Ne yazık ki modern çağın Müslümanının en iyi becerdiği şeylerden biri çok konuşması, uzun dile sahip olması, olur olmaz her konuda ahkam kesmesi, gıybet ve dedikodudan büyük haz almasıdır.
Ve çok uyumak… En büyük sorunlarımızdan biri de çok ama verimsiz ve yersiz uyuma durumumuzdur. Allah ile irtibatı, gönül bağını güçlendirmenin olmazsa olmazı gece ibadetidir. Gece ibadetinden uzak ve yoksun bir Müslüman’ın takva süsü ile donanması nerdeyse imkansızdır. Bizden önceki dindar, mümin nesiller gece ibadeti kültürüne sahiptiler. Onlar gecenin o derin sessizliği içinde kalkar huşu içinde rableriyle halvet haline bürünürlerdi. Duygu dolu bir kalple, diri bir ruhla dualar ederlerdi. Ağızlarından dökülen o mübarek terennümler göklere yükselir, kalbe ve ruha iman ve ihlas pompalardı. O derin sessizliğin sağladığı muhteşem manevi atmosferde tefekküre dalan mümin zihinler sabaha rableriyle irtibat ve gönül bağları güçlenmiş olarak uyanırlardı.
Ama şimdi çoğumuz mideleri tıka basa dolu olarak gece yarılarına kadar televizyonların, cep telefonlarının, sosyal medyanın önünde uyanık kalıyor, sonra da hantal, uyuşuk, şehvetlere teslim olmuş bedenlerle yataklara giriyor; bırakın gece ibadetlerini, sabah namazlarına bile zor kalkıyor, baştan savma kılınan iki rekât namazdan sonra yine koşa koşa yataklarımızın kucağına koşuyor ve sabah saat dokuzlarda, onlarda bile zor kalkabiliyoruz.
Şimdi söyleyin böyle bir hayatla takva ve ihlas elbisesine bürünebilme şansına sahip olabilir miyiz? İyi birer Müslüman olma arzu ve hayalimizi gerçekleştirme imkânımız olur mu?