ÇAĞIN MUSALARI İLE SAMİRİLERİNİ TANIMAK LAZIM
Ne yazık ki bilgi ve bilinç ile araları iyi olmadığı için zamanımızın Müslümanlarının en büyük sorunlarının başında zamanını, dost ile düşmanını tanımamak, olayları doğru tahlil edip anlayamamak geliyor. Günümüzün Müslümanı en güçlü algı silahı kimdeyse onun tarafından yönlendirilmekte, onun borusunu öttürmekte, onun dayattığı fikri kalıpların esiri olmaktadır.
Nice Müslüman vardır ki namaz ehlidir. Oruç ve nafileler ehlidir. İbadetlerine düşkündür. Ama ne yazık ki Musalara düşman, Samirilere dosttur. Samiriler onun sırtında yükselip güç ve iktidar sahibi olmakta, ondan yararlanıp Musaları mahkûm edip ötekileştirmektedir. Bu tür Müslümanlar Samiriler gibi düşünmekte, Samirilerin hak dediğine hak, batıl dediğine batıl demektedir.
Hele bir de Musaların olmadığı veya toplumdan ayrı kaldığı zamanları düşünün, öyle durumlarda Samiriler azgınlaşmakta, Musaların peşinden gittiklerini sanan insanları algılarla tutsak edip Musaların yardımcılarına, Harunlara karşı asker olarak kullanabilmektedirler.
Samiri’nin tuzağa düşürdüğü halk, Hazreti Musa’ya yabancı veya düşman bir halk değildi. Hazreti Musa’nın ümmetiydiler… Kendilerini öyle sanıyor, öyle biliyorlardı. Samiri onları zorla, savaşla, işkenceyle Hazreti Musa’nın yolundan çevirmedi. Algılarla yaptı bunu. Zaaflarından, dünyevi arzu ve isteklerinin çokluğundan, tamah ve hırs denizi içinde boğulup feraset gemisine tutunmayı ret etmelerinden faydalandı. Kendilerini şirk merkezinin cellatlarından kurtarıp selamet sahiline ulaştıran peygamberlerine sırtlarını dönüp şirk merkezinin temsilcisine boyun eğdiler. Peygamberlerinin yardımcısı, Harun Aleyhisselam aralarında olduğu, onları uyardığı halde onu dinlemediler. Başka ilahlara boyun eğdiler, onlara tapındılar. Buzağının içinden yükselen sahte mucizeyi gerçek kabul edip gerçek mucizeyi, denizi ikiye yaracak kadar büyük de olsa inkâr ettiler.
Günümüzün Samirleri, şirkin ve putperestliğin temsilcileri, büyükleri, liderleri Batı Dünyasıdır. Amerika’dır, İsrail’dir, Avrupa’dır ve diğer şeytani güçlerdir. Onların içimizdeki temsilcileridir, dostları ve takipçilerdir. Musa’nın ümmetini büyüleyen, yoldan çıkaran sihirli buzağı ise günümüzde Batı dünyasının elinde bulundurduğu devasa iletişim araçlarıdır, medya silahıdır, sanat ve edebiyattır, sinema ve müziktir.
Ne yazık ki Samiri’nin, Firavun’un evlatları, çağdaş takipçileri ellerindeki modern buzağıların yoluyla korkunç algılar oluşturmakta; İslam ümmetinin cehaletinden, bilinç yoksunluğundan, dünya hayatına olan düşkünlüğünden, zaaflarından faydalanıp Musaların, onların yardımcıları Harunların yolunu batıl, kendi şeytani yollarını da hak olarak göstermekte, Müslüman halkları kandırmaktadırlar. Müslüman halklar Musalara yardımcı olduklarını sanıp Samirilerin arkasında durmakta, onlara güç katmakta; Musaları zayıflığa, yalnızlığa, çaresizliğe mahkûm etmektedirler.
Evet, elbette ibadet önemlidir. İbadet dinin direğidir. Ama bu dinin tavana da ihtiyacı var. Sütunları olan ancak tavandan mahrum bir ev sahibini sıcaktan, soğuktan, yağmurdan, fırtınadan; insan ve hayvan neslinin yırtıcılarından, zararlı haşarattan, kem gözlerden koruyamaz.
Bu dinin direği ibadetse, tavanı da ferasettir, bilinçtir, dostu düşmanı tanımaktır, zamanını okuyabilmektir; kim Musa kim Harun, kim Samiri, bilebilmektir.
Bir çöl yolcusunu düşünün; adamın her şeyi var. Bineği var, azığı var, suyu var, gölgeliği var, ihtiyaç duyduğu her şeyi var. Ama kılavuzu yok. Onu menzile götürecek kılavuzdan yoksun. Sahip olduğu şeyler onu çölde helak olmaktan kurtarabilir mi?
Günümüzün Müslümanları helak olmaktan kurtulmak istiyorlarsa, Batı denilen uçsuz bucaksız çölde yok olup gitmek istemiyorlarsa zamanlarının kılavuzlarını tanımalılar. Samirleri, Firavunları Musa sanmayacak, Harun sanmayacak siyasi, içtimai bir feraset ve uyanıklığa, bilince sahip olmalılar.