Dünya Sevgisi Saptırır
Dünya sevgisi öyle bir şey ki hükmettiği kalpte kendisi dışında başka hiçbir sevgiye tahammül etmez. Kontrolü altına aldığı kişiyi hakka, hakikate karşı kör eder. Dünya sevgisi hastalığına yakalanan kişi hiçbir reçeteyle iyileşmez, onu iyileştirecek tek şey göz çukurlarını dolduracak bir avuç topraktır. Bir bağımlı gibidir dünya sevgisine müptela olan kişi. Onsuz yaşayamaz, ona ulaşmak, kavuşmak için her türlü fedakârlığı yapar. Bu uğurda kural tanımaz, hak hukuk dinlemez, sahip olduğu tüm değerleri fedaya hazırdır. Sevdasına ulaşmak için dinine, davasına, dostlarına, değer verdiği her şeye, ahlaka, adalete sırtını dönmeye hazırdır.
Peygamberlerin, Velilerin, Salihlerin yakın dostları arasına girmiş nice insan dünya sevgisi hastalığı yüzünden cehenneme odun olmaktan kurtulamamışlardır. Cennetle aralarında bir adım kalmışken gerisin geri dönmüşler, cehenneme doğru koşmaya başlamışlardır.
Şeytan ve nefis dünya sevgisine müptela olmuş kişiye çeşitli kisveler, bahaneler, masumiyet kılıfları giydirilmiş maskeler altında gelmiştir ve gelmektedir. Şeytan ve nefis birini para kazanma hırsı, diğer birini makam mevki elde etme arzusu, başka birini şöhret düşkünlüğü, diğer birini enaniyet elbisesine bürünerek oklarıyla avlamakta, tuzaklarına düşürüp kaybedenlerden kılmaktadır.
Dünya sevgisi fitnesi karşısında hiç birimiz emanda değiliz. Geçmişimize, şimdiki konumumuza, kültürel birikimimize, var olduğunu sandığımız takvamıza asla aldanmamalıyız. Her zaman teyakkuzda olmalı, bu fitneye müptela olmaktan Allah’a sığınmalıyız. Dediğim gibi bu fitne nice salih insanı kaybedenlerden kılmış, seçkin toplulukları zillete mahkûm etmiştir. Peygamberlerin dostları arasına katılmak bile onları kurtaramamıştır.
Salebe mesela… Salebe, Efendimizin seçkin ashabındandı. Cami kuşuydu. Günün beş vakti Peygamberimizle birlikteydi. Ama aynı Salebe gün gelecek Peygamberimizi haraç almakla, haksız kazanç peşinde koşmakla suçlayacak kadar sapıtacak, dünya sevgisi fitnesi içinde boğulup kaybedenlerden olacaktı.
Salebe’nin hikâyesi aslında bizim hikâyemiz. Dünya sevgisi yüzünden Salebe’nin uğradığı akıbete uğrayan nice insanımız var şimdi de… İbret verici bir hikâye… Herkesin bilmesi, üzerinde tefekkür etmesi, ders ve ibret alması gereken bir olay…
Ne olmuştu da Salebe bu hale gelmişti? Salebe cami kuşu lakabını hak edecek kadar cami, cemaat düşkünü bir sahabeydi. Her namaz vaktinde camide hazır bulunur, en önde Peygamberimizin arkasında saf tutma bahtiyarlığına ulaşırdı. Bir düşünün her gün en az beş defa Resulullah’la birlikte olmak, o yüce insanın mübarek sesini dinlemek, güzel kokusunu sineye çekmek, onunla aynı ortamda bulunmak… Ne büyük bir nimet, ne büyük bir imtiyaz, ne büyük bir bahtiyarlık değil mi? Salebe bunların hepsine sahipti.
Çok yoksuldu Salebe, evini zor geçindirirdi. Bir gün Resulullah’tan mal mülk sahibi olmak için dua istedi. Peygamberimiz içinde bulunduğu durumun onun için daha hayırlı olduğunu söyledi. Ama Salebe ısrarla Peygamber-i Ekrem’den dua istiyordu. Peygamber, Salebe’nin ısrarına dayanamayıp ona dua etti.
Duadan sonra talih Salebe’nin yüzüne gülmeye başladı. Zamanla küçük bir koyun sürüsü oldu. Salebe koyunlarıyla uğraşmaktan camiyi, cemaati aksatmaya başladı. Sonra sürüsü büyüdü, Medine dışına, bereketli otlaklara, yaylalara gitmek zorunda kaldı. Artık sadece Cuma namazlarına geliyordu. Resulullah, Salebe’nin durumuna çok üzülüyor, “ Ah Salebe!” diye hayıflanıyordu.
Bir gün geldi Salebe artık Cuma namazlarına da gitmez oldu. O kadar dünya meşgalesine dalmıştı ki Cuma için sürüsünü bırakıp Medine’ye gelmeyi göze alamıyordu.
Zekât ayetleri gelince Resulullah, İslam devletinin zekât memurlarını Salebe’ye gönderdi. Yoksulların hakkını ondan istedi. Ama dünya sevgisi Salebe’yi o kadar bozmuş ve saptırmıştı ki Salebe, zekât memurlarını adeta yanından kovdu. Peygamberin gönderdiği memurları haraç almaya çalışmakla suçladı.
Dünya sevgisi Salebe’yi bu hale getirmişti işte. Evet, dünya sevgisi saptırır! Aman dikkat!