• DOLAR 34.102
  • EURO 37.958
  • ALTIN 2818.101
  • ...

Son on yılın en çarpıcı jeopolitik gelişmelerinden biri, asırlık bir düşmanlık geçmişine sahip iki bölgesel rakip olan Rusya ve Türkiye arasındaki kafa karıştırıcı ve bazen gergin ilişkileridir. Türkiye, Kasım 2015'te Ankara'nın Suriye sınırına yakın Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesi ile bir Rus Su-24 uçağını düşürdüğünde veya daha sonra 2020'nin başlarında Rus destekli kuvvetlerin kuzeydeki "çatışmasızlık bölgesinde" 33 Türk askerini şehit ettikleri zaman Suriye'de birçok kişi "açık bir uluslararası askeri çatışmadan" korkuyordu. İki ülke, yalnızca askeri varlığını sürdürdüğü ve karşı tarafları desteklediği Suriye için değil, aynı zamanda Rusya-Ukrayna savaşı, modern Türk silahlarının Kiev'e satışı gibi birçok başka konuda da gizli bir savaş halinde. Kırım konusu, Karabağ çevresinde Azerbaycan-Ermeni çatışması ve Libya'ya kadar uzayan krizler bunlardan sadece birkaçı. Bununla birlikte, görünüşte uzlaşmaz ve farklılıkları nedeniyle birbirlerinin boğazına sarılmaları gereken iki komşunun, çoğunlukla samimi bir ilişkiyi sürdürmeleri ve hatta bağlarını genişletmeye çalışması gerçekten şaşırtıcıdır. Rusya Başkanı Vladimir Putin ve mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan, her yıl ve her ay, ilişkilerinde herhangi bir yeni gerilemenin yaratabileceği ekonomik ve güvenlik risklerinin farkında olarak, birbiri ardına engellerin üstesinden geliyorlar.

Ağustos'ta Soçi'de yapılan son ikili görüşmeler iki cumhurbaşkanının bir ay içinde ikinci toplantısı oldu ve bu olumlu eğilimi tersine çevirmedi. Mevcut bölgesel ve küresel zorluklara rağmen, iki ülkenin liderleri Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri daha da geliştirmek için ortak iradelerini yinelediler. Her zaman farklılıklarını en aza indirmeye hevesli olan Rusya ve Türkiye, ekonomik ve ticari bağlarını güçlendirmeyi, Ukrayna limanlarından tahıl teslimatını kolaylaştırmayı, Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumayı ve "tüm terör! örgütlerine karşı uyum” içinde hareket etmeyi kabul ettiler. Ancak Rusya'nın Soçi görüşmeleri için planlarının ikili ticaretin, Ukrayna'nın tahıl ihracatının veya Suriye'de güvenlik işbirliğinin ötesine geçtiğine dair açık işaretler vardı. Fakat bu işaretler nedense Türkiye’de ve Rusya’da gündeme getirilmedi...

Daha önce hem Suriye'ye hem de Ukrayna'ya özel asker gönderen Çeçen Cumhuriyeti'nin kukla lideri ve Putin'in yakın arkadaşı Ramzan Kadirov, Soçi toplantısının yapıldığı gün Telegram sayfasında "Vladimir Vladimiroviç Putin ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki müzakereler sırasında Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ile bizzat görüştüğünü yazmıştı. Kadirov, Türkiye ile Çeçen Cumhuriyeti arasında çeşitli konularda yakın iş birliğinin kurulması gerektiği konusunda ortak bir görüşe vardığımız gayri resmi, anlamlı ve verimli bir görüşme gerçekleştirdik, dedi. Kadirov, "seçkin konukların" kendisine ülkelerini ziyaret etmesi için bir davetiye verdiğini ve kabul ettiğini, iddia ediyor. Kadirov'un Türk liderliğine yaptığı çağrı, görünüşe göre Erdoğan-Putin zirvesine denk gelecek şekilde özel olarak zamanlandı ve büyük olasılıkla Rusya Başkanı tarafından da onaylandı. Çavuşoğlu ve Fidan, Kadirov'la görüşme veya onu Türkiye'ye davet etme konusunda herhangi bir yorum yapmadı. Ancak iddia doğruysa, bu Çeçen kukla lideri için büyük bir başarı hem de muhtemelen Türkiye'nin daha önceki taahhütlerinden bazılarından geri çekilme anlamına gelir. Yani, Rusya ile bağlarını güçlendirmek amacıyla Ankara, son 15 yılda Kremlin tarafından Türk topraklarında gerçekleştirilen cinayetlerle uğraşmaktan vazgeçebilir. Bir vakada suikastçılar, Türkiye'de Çeçen bağımsızlık yanlılarını temsil eden Çeçen kökenli bir Türk vatandaşını, Medet Onlu'yu şehit etmişlerdi... Kadirov’u meşrulaştırmak Ankara için doğru bir adım olacağını düşünmüyorum. Ayrıca, Ankara'nın Kadirov'a yönelik bariz adımı, Çeçenya liderinin savaş suçlusu olarak görüldüğü Ukrayna'nın da olumsuz tepki vermesine neden olabilir. Kadirov, 24 Şubat'tan önce bile defalarca ülkenin işgali için çağrıda bulundu ve yukarıda belirtildiği gibi, "gönüllü taburlarını" düzenli olarak cepheye gönderdi. Birkaç yıldır Ukrayna ile askeri-teknik işbirliğini genişleten Türkiye'nin Ukrayna'daki kamuoyu duyarlılığına daha fazla hassasiyet göstermesi iyi olur. Kadirov'un savaş coşkusu Ukraynalıları o kadar heyecanlandırdı ki, Verkhovnaya Rada'daki (ulusal parlamento) bir grup milletvekili, Çeçenistan'ın Rusya'dan ayrılmasını açıkça destekleyerek, bağımsız bir Çeçen İçkerya Cumhuriyeti'nin tanınmasını talep eden bir yasa tasarısı önerdi.

Nihayetinde, Ankara karşıtlığını dile getirmekten hiçbir zaman çekinmeyen ve uzun süredir Rusya'nın şiddetin baş sorumlusu olarak gayri resmi rolünün tadını çıkaran ve pek çok devletin seyahat yasağı koyduğu Kadirov'a kırmızı halı sermek belki de Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi çıkarına değildir. Ankara bu konuda ne düşünüyor tabi ki bilemeyiz ama; Kadirov Türkiye halkı tarafından istenmeyen bir “kahraman!” dır...