• DOLAR 34.481
  • EURO 36.198
  • ALTIN 2952.646
  • ...

Her gelenin bir derdi var. Şu gam yurduna misafir olan her yolcunun kısacık hayatında imtihan denilen mutlak  bir derdi var. Bu dert, insanı mezara kadar takip ediyor. Kimileri bu derdin farkında bile değilken kimileri için bu dert, aşk anlamına geliyor.

Evet dert çok da, hangisi asıldır veya daha önceliklidir? İşte buradaki tercih farkları, bütün çekişmelerin, kavgaların ve zıtlaşmaların sebebini oluşturuyor.  Toplumun ekserisi, geçim derdini önceliyor. Siyasetçiler seçim derdini öne alıyor. Tüm dertleri seçim olanların çoğu da geçimsizliği siyaset biçimi görüyor ya da siyaseti geçimsizlik biçimi..

Kimi siyasetçiler de uçkur dertlerinin kurbanı olurken, namusları belki de son dertleri olanlar, ısrarla bu sakat kurbanların hatasını sevaba dönüştürme derdine düşüyorlar.

Tabi bir de derdi İslamı yaşamak değil, İslamın yaşanmasından dertli olanlar var.  Bunların dertli olduğu konu;  her zaman ve her yerde illa da İslam denmesi ve bunu asıl dert edinenlerin önlenemeyen yükselişi. Yani iblisin ve şeytanların derdi. Dolayısıyla amerikanın, israilin ve bilumum hevaperestlerin derdi.  Bu dert onları paranoyak ve sarhoş yapıyor, yaşadıklarını zannettikleri hayatı kendilerine zehir ediyor. Bu dert yüzünden Kur`an`ı duyunca, Hz. Muhammed`den (asm) bahsedilince suratları beş karış oluyor. Bu dert nedeniyle başörtüsünü görünce sanki o başörtüsüyle boğazları sıkılıp boğuluyormuş gibi oluyorlar. Bu dertleri seçimlerinde de, geçimlerinde de, biçimlerinde de belirleyici oluyor.  İslamın gelişmesi ne kadar engellense, bunu dertlerinin dermanı görüyorlar. Müslümanların cezaevinden tahliye olması, dertlerini öyle kronik yapıyor ki; ‘hepsiniii, hepsiniii,  yakalayın, onbeş yıl, yo yo yetmez yirmi yirmibeş yıl yazın!`  diye bağırıyorlar.

Nerede Allah deniyorsa oradan kaçma derdi de buna yakın bir marazdır. Namazdan, camiden, cemaatten uzak durma derdi. Ölümü unutarak eğlenme derdi. Öğüt alma değil, nefsin hesabına haz alma derdi. Sadece Müslüman kardeşlerini değil, kendini de unutma derdi..

Neyse biz bırakalım seçim ve geçim derdini de üç ayların derdine bakalım. Hani üç ayları konuştursak derdini nasıl anlatırdı?

“Ey şu üç günlük dünyanın üç kuruşluk menfaatleri uğruna izzetini, onurunu ve edebini üç paralık edenler, sizin için geliyoruz. Evvela bam telinize, Regaiple dokunacağız ve “Rabbim affet, Rabbim merhamet et” niyazınızı duymak derdimiz olacak.”

“Ey her yerde, her zaman, her şey için ve herkese karşı ‘nefsi` ‘nefsi` deyip, çamurlaşanlar, sadece kendisi için yaşayanlar, sadece kendi faydası için oturup kalkanlar, kendi hatırı için yürüyüp koşanlar, sizi insan haysiyetine yakışır bir ruh yüceliğine, temizliğe, saygınlığa, ibadet ve hizmet iradesine kavuşturmak için oruç ilacıyla geliyoruz. Bu ilacı reçetedeki gibi kullanırsanız Ramazan Bayramında yeniden doğmuş gibi günahsız, tertemiz olacaksınız.”

“Ey anne babasının, büyük ve küçüklerinin, akraba ve kardeşlerinin kendi üzerindeki haklarını unutanlar, mazlumları, mağdurları ve mustazafları unutanlar, komşusu aç iken kendisi tok yatanlar,  Kuran garip ağlarken, boş oturup gülenler, size ruh üflemeye geldik. Yeter ki elleriniz duada açık olsun, kalbiniz bizimle olsun.”

“Ey dertleri başından aşanlar, tek dertten kaçıp bin derdin kuyusuna düşenler, elimizi tutun ki sizi zikrullah ile rahmet arşına  çıkaralım ve orada görün ayetler, sureler, hatimler nasıl derdinize derman oluyor.”

Evet üç ayların derdi bunlar. Peki ya bizim derdimiz?