Filistin Soykırımı ve gelecek asrın soruları
İnsan yok olmayı asla tasavvur etmez. Sürekli derinden derine yarınlarda bir şekilde var olmanın hayalini kurar. Ahirete inanmadığını söyleyenin de fıtratı bu konuda yakasını bırakmaz onlar da gelecekte bir şekilde hatırlanmanın derdindedirler. Bir yerlerde eserleri, isimleri, anıları, alakaları olsun diye çırpınırlar.
Beşerin varlık alemiyle sorumluluk temelinde kurduğu yakınlık da bununla ilgilidir. Ayarları bozulmamışsa Ademoğlu, kendisinden sonraya hayırla anılacağı bir öykü bırakmaya çabalar.
Şu en dehşetli şahitlikle geçen bir buçuk aydan geriye kalan maalesef herkesin hikayesini ağırlaştırdı.
Ve bugünler de şöyle böyle geçecek. Her şey kaydedildiğine göre yarın mahşer gününde sırlar ortaya dökülecek. Yalnız şu anda yaşananlar sadece ahiretteki gelecek için değil, dünyadaki gelecek için de çok önemli. Çünkü geçmişten bugüne kalanlar, bugünden yarına kalanlar hakkında insan zihnini yeniden inşa eder.
Mesela bir asır önce İslamın aziz ahkamı şu memleketin idaresinden, sosyal hayatından sililinip onun yerine vesenîlik ve sanemperestlik bu topluma dayatıldığı zaman kimse itiraz etmemiş mi diye hayıflanırken, birden karşımzda bir iki resim belirir.
Birisi bizzat müridanıyla sahada kıyam ederek canını ortaya koyan Şeyh Said Efendi rahmetullahi aleyhtir. Diğeri ise fikri sahada ruhunu ortaya koyan Bediüzzaman Said Nursi rahmetullahi aleyhtir. Ve tabi ki İskilipli Atıf Merhum ve nice isimsiz kahraman.
Onlarla iftihar ederiz, onlarla başımız diktir, onları yad eder, onları anlatır, onlara dua ederiz. Bu mesele o kadar önemlidir ki, şu coğrafyada bugün varlığını devam ettiren, cami, minare, ezan, hac, ibadet, Kuran gibi ne kadar İslami sabite, şiar, değer ve olgu varsa hepsinde onların ödedikleri bedelin payı vardır. Haliyle bu diyarın müslümanının onlara büyük bir minnet borcu vardır.
Peki bundan yüz yıl sonraki nesiller şunları sormayacaklar mı?
“Bu yıkılıp giden siyonist terör rejimi bunca katliam ve soykırım yaparken kimse neden engel olmamış?
Bunu küçücük çocuklar annelerine soracak, öğretmenlerine soracak. Bunu zerre kadar akıl ve muhakeme sahibi herkes soracak. Ve bu sorunun cevabı bugünkülerin ahiretteki akıbetini de belirlemiş olacak.
“Öyle ya dünyanın en zalim, en vicdansız, en acımasız teröristleri hiçbir hukuk, sözleşme, ilke, ahlak, kural kaide tanımadan canlı yayında gün ortasında elini kolunu sallaya sallaya bunca katliamı böyle rahat işlemeye devam ederken, niçin diğer ülkeler ve halklarından hiç kimse onları durdurmamış?”
“Nasıl bu kadar umursamaz davranmışlar?”
“O hastaneler bombalanırken, yeni doğmuş bebekler paramparça edilirken İslam ülkelerinin elini kolunu bağlayan neymiş?”
“Hangi sebebten dolayı bütün o cürümlere seyirci kalmışlar?”
“Onca Arap memleketinden, onca İslam beldesinden bunun için canını ortaya koyacak yiğitler niye meydana çıkmamışlar?”
“Yoksa Gazze’de katledilenler çocuk bile olsalar en vahşi biçimde öldürülmelerini gerektiren bir suç mu işlemişler?”
“Bu katliamlara engel olmayacaklar idiyse o devletleri niçin kurmuşlar?”
Ve böyle devam eden sorular sorular..
Bu sorular şu anda gökkubbe altında dolaşıma girdi bile. Çağın vicdanı, ilmin vicdanı, alemlerin vicdanı bu soruları öyle bir soracak ki, eğer bugünün zalimleri gelecek yüzyıla kadar ayakta kalabilirse bu sorular karşısında ya şimdi yaptıkları gibi o gün de tarihin namusuna ilişecekler ya da “biz öncekilerden beriyiz, onlar gibi değiliz” diyecekler.
Nasıl uyardı Rabbimiz celle ve ala: “Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah'tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Haşr 18)
Tekrar ifade edelim bu ayette “yarın” ile murad elbetteki ahirettir, yalnız ahiretteki akıbeti anlamanın yolu da bu dünya hayatının geleceğinde saklıdır.
Ne mutlu yarınlarda hayırla anılacak olanlara..