• DOLAR 34.293
  • EURO 37.216
  • ALTIN 2990.431
  • ...

Mükemmel eğitim sistemi tektir. O da Resulullah(sav)’in ashabını Kur’an’la terbiye etmesidir.

Bu ülkede kırk yıl önce, sınıfların çok kalabalık olduğundan, okul ve dersliklerin yetersizliğinden şikayet ediliyordu.

Sonra her tarafa bol sınıflı okullar yapıldı, iyi de oldu, mekanla ilgili problemler ortadan kalktı. Ancak okullarda sınıflar artarken ailelerde çocuk sayısı azaldı.

Elbette ki eğitimin temelinde öğretmen olduğu için onları yetiştiren bir üniversite süreci lazımdı.

Fakat meselenin hikmeti kaçırıldı. Neredeyse her ilçeye bir eğitim fakültesi ve her fakülteye de aşırı kontenjan verilince “atanamayan öğretmen” sorunu katlanarak büyüdü.

Öte yandan öğretmenlerin ehliyet ve liyakat meselesi çözülemediği için, mevzu öyle bir noktaya geldi ki devlet okulunda, velilere çocuğu için parayla öğretmen seçtirilmeye başlandı.

Gerçekten otuz yıl önce ders kitaplarını almak da bulmak da anne babalar için bir eziyetti. Sonra her öğrenciye devlet ücretsiz kitap verdi. Buradan kimlerin ne tür kazançlar sağladığı bir yana, bu da güzel oldu. Fakat küçücük çocuklar, neredeyse on kiloya varan çantaları taşımaktan hâlâ kurtarılamadı.

Allah’tan ders kitapları dışında çocuklara sürekli aldırılan kitaplara itirazlar da bitti. Özetle bir iki ayrıntı dışında bugün eğitim sisteminin ders kitabı diye bir meselesi kalmasa da müfredat ve içerik meselesi devam ediyor.

İstanbul’da bir İHL’de seminere gitmiştim. Okul müdürü öğrencilerin üçte birinin öyle on-on beş gün değil sürekli devamsızlık yaptıklarını ancak ellerinden bir şey gelmediğini söylemişti.

Peki başarısızlık ve devamsızlık hallerinde sınıf tekrarı ile geçmişin nostalji sertliğine tekrar dönüş, gelinen noktada ne kadar uygulanabilir? Bunların analizi illa ki yapılmıştır lakin başarının disiplinle sağlandığı yerde de bu sefer gözler not veren hocaya çevrilecektir.

Sonra ahlakı iyi, matematiği kötü çocuğu bu yenilikle sınıfta bırakmak da mümkün hale gelirse şu soruya da birinin cevap vermesi lazım: Önemli olan dairenin alanını mı doğru bulmak yoksa ahlakı mı?

Her yeni gelen bakanın illa ki bir şeyleri değiştirmesinin zorunlu teamüle dönüştüğü bir değirmende maalesef en az konuşulan şey eğitimin hedefi oluyor.

Hakikaten bu kadar emekle, masrafla tam olarak ne yetiştirmek istiyoruz?

Kemalizme mutlak bağlı, devletin yönetimini laik düşünen, ne olursa olsun ve nereden gelirse gelsin kazanmaya odaklı, batı değerlerini referans kabul eden, İslam aleminin ruhuna yabancı, haz ve hevesleriyle anı yaşayacak bir özgüvenle kendine iyi bakan bir genç mi yetiştirmek istiyoruz?

Yoksa her sözünü, halini ve fiilini Allah korkusuyla tartan, dünyayı ahiretinin tarlası gören, namazı dininin direği bilen, yönetim deyince aklına adalet, aile deyince hürmet, toplum deyince insaf, merhamet gelen, özgürlüğü Allah’a kullukta, şeref ve itibarı edepte arayan, eli yüzü abdest ile nurlu, dilinde Kur’an, göğsünde iman bulunan, fitne ve fesadın karşısında izzetli, öğrendiğiyle Hakkın hizmetinde şahsiyetli bir gençlik mi yetiştirmek istiyoruz?

Eğitim sistemi Kur’an ve Sünnetten gafil bir nesil yetiştiriyorsa orada ne olur?

Stokçu, karaborsacı tüccar yetişir.

İnsafsız emlakçı, ev sahibi, vicdansız patron, amir, işgüzar memur yetişir.

Kendi toplumunun inancı olan çarşafa, tesettüre düşman yetersiz bakiyeler yetişir.

Köpekleri insandan daha değerli gören sahipsiz soytarılar yetişir.

Sözünü ve kalıbını cinsi sapkınları meşru göstermeye adamış karakter fukarası kelepir şovmenler yetişir.

Teşhir ettiği tenini ona yönelen zehirli bakışlarla mahvettiğini bilmeyen, çıplaklığın asaletin zıddı olduğundan habersiz zavallı müstehcen muzırralar yetişir.

Bir yerlerden önüne atılacak kemik için tüm memleketi satmaya yeminli kahpe kalemler ve sosyal medya hınzırları yetişir.

Allah muhafaza..

            Velhasıl önce ilk düğme..