• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Birkaç gün önce Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 'Yaşam Memnuniyet Araştırması' ile Türkiye'deki en mutlu ve en mutsuz illeri açıklamış.

Bu, şuralar mutlu buralar mutsuz türünden açıklamalar devletler bazında olunca bunu küresel kimi projelerin parçası olarak görürüz. Şimdi bu projeler ülkeler içinde de mi yürütülüyor diye sormadan edemiyoruz.

Ya hu bu konuda bir şeyler açıklayanlar, hakikaten mutluluk gibi ta en dip kökünden en uç dalına varıncaya kadar göreceli bir kavramı, kime, neye, neden, nasıl somutlaştırıp oranlaştırıyorlar?

Mutluluğun tarifindeki farklılık için sonsuz parametre varken “aaa bakın bunlar şu yüzden mutlular, şunlar ise şu yüzden mutsuz” hükmüyle hangi dünya görüşünü merkeze alıp merci, dayanak, ölçü kabul ettirmeye çalışıyorlar?

Kur’an-ı Kerim, “mutsuz olanların cehennemdekiler” (Hud 106), “mutlu olanların da cennettekiler” (Hud 108) olduğunu açıklar. Yani dünyadaki saadet mecazidir, hakiki olanı ancak ahirettedir.

“Allah mesud etsin” deriz ve bununla elbette mecazi olanı da hakiki olanı da dileriz yalnız tebrik ederken asıl sünnet olan söz “Allah mübarek kılsın” ifadesidir.

Ve Kur’an mutsuzluk manasında kullandığı ve masdarı şekavet olan fiili “şeku” yani malum kalıpta kullanır.

Bununla “onlar bizzat kendi elleriyle kendilerini mutsuz ettiler.” demiş gibidir.

Masdarı saadet olan mutluluk fiilini ise; “mutlu edildiler” manasıyla “suidu” şeklinde meçhul (edilgen) kalıpta verir.

Böylece “onlar cennete girdilerse bunu kendi elleriyle yapmadılar, biz onları buraya kattık” demiş gibidir.

Haliyle dünyadaki mecazi yani geçici, sınırlı, kararsız, izafi sevinçlerde de insanın vasıtalık payı zerre kadar bile değildir.

Kapitalizm, liberalizm, sekülerizm, modernite sonuçta bunlar hep maddi tüketimi, hazzı, hevesi, zevki, lezzeti esas alıyorlar.

Mutlu olmak için hep birilerinden daha iyisini tatmalısın, daha iyisini görmelisin, daha iyisini kazanmalısın, daha daha diye devam eden doyumsuzluk öğretilerinin sonunda haydi bakalım mutlu musunuz denilse herhalde sorunun muhatabı en son hangi dünyevi hayalinin gerçekleştiğini düşünerek cevap verecektir.

Afrika’da son derece kıt imkanlarla yaşayan çocukların, bazen onlara yardım ulaştıranlardan daha sevinçli olduklarını gören ortalama dünya insanını hâlâ en mutlu insanların ancak asgari konfor şartlarına kavuşmuş kişiler olduğuna inandırmaya çalışanlar da herhalde bu çabalarını mutlu olmak için yapıyorlar.

Mutluluğu tartan terazi aslında huzurdur.

İngilizcedeki karşılığı ise dinlenme ve sükunetle sınırlı olan huzur arapçada “itmi’nan” kelimesidir yani gönül rahatlığıdır.

Başkasına yapılan haksızlıkla kazanılan bir mal, makam kişiyi mutlu edebilir fakat eğer çürümemişse o kimsenin vicdanına tam oturmaz.

Huzur, emanet ve mesuliyetle ilgilidir. “Dikkat edin; kalbler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.” (Rad 28) ayeti aslında yaratılışla ilgili emanet ve sorumlulukların huzurla alakasına dikkat çekmektedir.

Velhasıl, mutluluk ve nihayetinde huzur asla batıl ideolojilerin, pozitif safsataların, modern, postmodern kafaların ahkam keseceği bir alan değildir.

Bir kere müminlerle beraber rükusu, secdesi olmayan, aynı ayetlerden, aynı hadislerden muhabbeti olmayan biri için mutluluktan, huzurdan bahsetmek en hafif tabirle yalancılıktır, şaklabanlıktır.

Mutluluk bizde elif bayı bitirip Kur’an’a geçmektir.

Kur’an’dan bir ayet, bir sure daha ezberlemiş olmaktır.

Huzur, sırf Allah cc için bir yetimin başını okşamak, kendinden hep daha zor durumda olana bakıp nimetin kadrini bilmeye çalışmak, şükür peşinde olmaktır.

Yoksa ailesini dağıtmış, fakat kalbi kırık dökük iken, bunu sürekli bastırırken günlük içkisini satın alabileceği bir maddi standartı mutluluk zanneden Finlandiya’lı bir ateistin serabı değildir.

Mevla mecazi ve hakiki mutluluklar versin.