• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

“Size bir iyilik ulaşırsa onları huzursuz eder. Ama size bir kötülük dokunduğunda bundan dolayı rahatlarlar. Eğer sabreder ve sakınırsanız onların oyunlarının size bir zararı dokunmaz. Allah onların yapmakta olduklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.” (Al-i İmran 120)

Halkın tamamının zarar gördüğü olaylara sevinenlere insan denilebilir mi?

Dolar yükselirken içten içe bayram edenler, bu toplumun bir parçası sayılabilir mi?

Fiyatlar, fahiş biçimde yükseldiğinde “oh oh” diye fink atanlar bu memleketin hayrını düşünebilir mi?

Maalesef çok daha ötesine talip olanların yüzlerinin hiç kızarmadığı bir coğrafya bizimkisi..

Sebep sonuç analizi demeden önce, isterseniz bizzat karşılaştığımız şu öyküyü birlikte inceleyelim.

Yirmi üç sene önce görev yaptığım köy, çok ciddi susuzluk sorunu yaşıyordu. İncecik iplik gibi akan tek bir çeşme vardı. Herkes bidonlarla oradan evine su taşıyordu. Haliyle çeşme başında kavganın olmadığı gün yoktu. Su azlığı nedeniyle temizlik de zayıf olduğundan, çocuklarda hastalıklar da fazlaydı.

Köyün su sorununu çözme vaadiyle eski muhtarın uzun süren saltanatını yıkarak seçilen yeni muhtar ise, güç bela ikna ettiği bir akrabasının biraz uzaktaki bahçesinde bulunan kaynak suyunu köye getirecekti. Dört beş kilometre mesafeden içme suyu gelecek ve herkes rahata kavuşacaktı.

Yeni kaymakam da köyün bu durumuyla ilgilenmiş ve bahçesindeki pınarı bağışlayan köylüyü tebrik etmiş ve köylülerin ortaklaşa çalışıp su deposunu yapmaları ve boruların hendeğini kazmaları şartıyla, gerekli olan bütün malzemeyi getirip kış ayında muhtarın evinin yanına bıraktırmıştı.

Bir tır dolusu malzeme içinde, su boruları, çimento, kereste, demir, dinamo gibi ne gerekiyorsa vardı. Havalar ısınıp da işe başlanana kadar bütün malzeme muhtara emanet edilmiş oluyordu.

Mart ayının ortalarında ne olup bittiğini anlamak için kaymakam köye geldi. Güya su işine başlamanın hesabı yapılıyordu.

Ancak ufak bir sorun vardı. Muhtarın evinin yanına yığılan malzemenin yerinde yeller esiyordu. Kaymakam, ‘malzeme nerede?’ diye sorunca muhtar, kendisinin de haberinin olmadığını söyledi.

Tabi eski muhtarın adamları, kaymakamın kulağına gerçeği fısıldadılar. Köyün içme suyu için bırakılan her şey, yeni muhtar ve akrabaları tarafından bir ganimet malı gibi bölüşülüp paylaşılmıştı.

Kaymakam, muhtarın ve akrabalarının ahırlarında, damlarında ve avlularında bu malzemeleri tespit edince çok kızdı ve derhal muhtarlık mührünü teslim etmesini istedi. Muhtar çaresiz kaldı ve mührü verdi. Ama pes etmedi doğruca Ankara’nın yolunu tuttu.

Araya kimler girdiyse dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’la görüştü. Döndüğünde ne yaptığını sorduğumda, kaymakamın valilik tarafından uyarıldığını mührünü geri aldığını ve valiliğin köyün içme suyu sorununu çözeceğini söyledi.

Tabi ufak bir ayrıntı daha anlattı. Ankara’ya gitmişken köyün okul ve camisinin ıslahı için de ödenek sözü aldığını belirtmişti. Gelen o ödeneğin hatırı sayılır bir kısmıyla kendi evini büyüttüğünü de sonradan ağzından kaçırdığını hatırlıyorum.

Neyse, köye gelecek içme suyu için gerekli olan bütün malzeme bu defa da Nisan ayında valilik tarafında tekrar getirildi.

Ve köylüler boruların döşeneceği hendek ve su deposunun inşaatı için çalışmaya başladılar.

Yalnız, eski muhtarın adamları bu işte çalışmıyorlardı. Gerekçeleri ise şuydu: “Köye içme suyunun gelmesi yeni muhtarın hanesine yazılır, bu durumda da kendi ellerimizle yeni muhtarın başarısına çalışmış oluruz” diyorlardı.

Her gün bunun gürültüsü yapılıyor, camide bile bu mesele yüzünden tartışmalar yaşanıyordu. Hatta eski muhtarın çevresi, istemezlikleri nedeniyle, “biz bu hale razıyız, köye su filan gelmesin” düşüncesini savunuyorlardı. Bu yüzden de iş, bir türlü ilerlemiyordu.

Durumu öğrenen valilik, dışardan işçi, usta filan gönderdi tabi onların yanında yeni muhtarın gençleri de kendilerini çalışıyormuş gibi yapıyorlardı. Muhtar, başlarında sanki işin sahibi gibi pozlar veriyordu.

Köye nihayet su geldi. Muhtar, her ortamda, köye suyunu kendisinin getirdiğini anlatırken oldukça gururluydu.

Bu su getirme işi sırasında köyde konuşulanlara şahit olsaydınız kendinizi Büyük Millet Meclisinde ya da parti gruplarında hararetli politik gündemlerin ortasında filan sanırdınız.

Muhtarlığı rant kapısı gören kurnazın ve köye içme suyu getirilişinin hikayesi elbette ki bir ülkenin serencamı için fazlaca küçük bir fotoğraftır.

Ancak günümüzün ahvali hakkında da az şey söylemiyor.