Dernek Hikayesini Tam Unutmuşken..
Siyerde İslami davetin aşamaları üzerine yapılan yorumların zaman ve mekan güncellemesindeki ortak kanaatler, beraber yürüyenler için kalplerin mutmain olması anlamına gelir. Siyer ile Kur’an-ı Kerim’in fertten topluma ve geçmişten geleceğe uzanan kapsamlı birlikteliği de, İslami anlamda “davası” olanların yön, hız, tavır ve strateji sorumluluğunu gösteren net bir harita hükmündedir.
Sivil toplumun özgürlüklerini kısıtlamaya yönelik tuhaf adımların atılmakta olduğu şu günlerde geçmişte birçok yerde benzerleri yaşanan şu anekdotu hatırladım:
15 sene önceydi. Yoksullara, yetim ve kimsesizlere, mağdurlara, mazlumlara yardım etmek azmiyle ve birilerinin “işkillenme problemi” azalsın diyerekten, seminer sohbetlerimizi herkese açık yapacağımız bir dernek için yer arıyoruz. Buna uygun görüştüğümüz kiralık yerin sahibi önce tamam diyor. Birkaç gün geçmeden, açıklayamayacağı bir sebepten ötürü kiraya vermekten vazgeçtiğini söylüyor. Eyvallah diyoruz.
Ancak bu durum, birkaç defa farklı kişilerle tekrar edince, ister istemez daire sahiplerinden biri ağzından kaçırıveriyor: “Size tamam dedikten sonra beni terörle mücadeleden aradılar ve sizin tehlikenizden söz ettiler..”
Ve nice zorluklardan sonra güç bela bir dernek yeri kiralayabiliyorduk. Sonra, ‘bu, herhalde sadece bu şehirdeki işgüzar bir iki memurun marifetidir’ filan derken birçok yerde aynı durumun yaşandığını öğreniyorduk.
Tabi dernek açtıktan sonra film bitmiyordu. Kapının önünde sürekli sivil bir araç, içinde kamera ile bekleyen görevliler, ardından dernekten çıkanlardan gözlerine kestirdiklerine bir takım teklifler, olmazsa tehditler, sonra ikide bir gelişigüzel denetlemeler ve daha neler neler..
2006 senesiydi. Filistin’de işgal rejiminin ablukası ve katliamları çok şiddetliydi. Başka STK’lar gibi bu hayır yarışında var olma adına yardım kampanyası kararı alınmıştı ve bu çerçevede bir konferans yapılacaktı. Her dernek etkinliğine ücretsiz tahsis edilen salonlar için belediyeye başvurduğumuzda, derneğe kiralık yer ararken karşılaştığımız sorunun aynısını yaşıyorduk: Belediye yetkilileri, önce ‘sorun olmaz’ derken birkaç saat sonra red cevabı verip sebebini sorduğumuzda ise görüşmeyi reddediyorlardı.
Yine birçok engel aşılıp etkinlik bu defa bir düğün salonunda başlayınca salonun bulunduğu bölge, kolluktan özel birimler tarafından kordon altına alınıyordu. Yakından geçenlere dahi ‘burada büyük bir operasyon var’ algısı verilirken, küçücük salona onlarca memurun dikkatli bakışları, çok dikkatli üst araması, hiç susmayan yüksek telsiz sesleri, kamera çekimleri ile giriyordunuz ve yerinize oturmaya başladıktan sonra “salonda bomba araması yapılacak” uyarısından sonra dışarı çıkarılıp tekrar alındıktan sonra içerde de dinleyiciler arasında yine onlarca memurun kimisi kamera ile kimisi yazarak, kimisi kişileri süzerek görevini(!) yapıyordu.
O senelerde derneğe kurban bağışında bulunmak için aradığı halde yardımı göndermeyen bir vatandaşla aylar sonra tevafuken karşılaştığımızda da aynısını ifade etmişti: “Size kurban yardımı yapacağımı söyledikten sonra beni terörle mücadeleden aradılar ve sizin dernekle ilgili beni çok sert uyardılar, korktum.”
Yine 2006’nın Nisan ayı idi. Terörle Mücadele Karakolunda şu anda FETÖ’den firari olan bir amir; “demek dernek açıyorsunuz, ne yapıyorsunuz orada?” diye bağırdığında, “Hz. Muhammed(sav)’in siyerinden, Kur’an-ı Kerim’den dersler yapıyoruz” deyince; “geç bunları, biz size ders vermesini iyi biliriz” demişti.
Oysa hiçbir yaprağın dahi Allah-ü Teala’nın ilmi dışında düşmediği bir alemde, ibret olmadan önce ibret alması gereken aciz kullara düşen; ferasetli olmaktı, Allah(cc) diyenlerden, Hz. Muhammed(sav) diyenlerden, Hak diyenlerden korkmamaktı.
Korkulacaksa; adaletsizlikten, mazlumun ahından, hayra hasenata, taat ve ibadete engel olmaktan, haksızlık yapmaktan korkulmalıydı.
Ve güvenilecekse; küresel emperyalizme değil, alemlerin Rabbi olan Allah-ü Teala’ya güvenilmeliydi.