Son Amerikan filmi tutar mı?
Zekâtın hikmetleri arasında, fakirden zengine yönelecek beddualara engel oluşunu da okuruz.
Sermaye için tüm dünyayı babasının çiftliği gören ve sömürüp fakirleştirenler için, hiç bitmeyen ah ve bedduaların önünde zekât, sadaka ve infak gibi bir engel de olmadığına göre; “zâlimler nasıl bir devrime uğrayıp devrileceklerini pek yakında bilecekler.” (Şuara 227)
Yüz binden fazla vatandaşını virüsten koruyamayışına hangi Afrika’lı ya da hangi Asya’lı ya da hangi Latin Amerika’lı üzülmüştür ki, şu son isyan görüntülerine sevinmesinler?
Müslümanlar içinse, bu sevincin ne kadar bastırılmaz bir his olduğunu, dönemin putperest süper gücünün yenilgisinden bahsettikten sonra, “o gün müminler ferahlayacaklar” (Rum 4) diye müjdeleyen ayet-i kerimeden anlamak mümkündür.
Varsın mevzu, ABD’nin kendi derin devletinin, küreselcilerin veya Trump karşıtlarının bir kurgusu olsun, dünyaya mizan verme meşruiyetinin dayanağı gibi görülen süper güç algısı, çok büyük bir yara alacaktır.
Şurası burası için ikide bir “endişeliyiz” repliği dağıtan şımarık beyanatlar da artık daha fazla alay konusu olacaktır.
Peki, buradan, tüm dünyaya bir model malzeme çıkar mı? Mesela, “ey şu ülkenin filan renklileri/farklıları bakın sizin de şöyle boğazınıza basıyorlar haydi özgürlük aşkına siz Teksas’lılardan daha cesur ve daha yüreklisiniz, yürüyün aynı onlar gibi yakın yağmalayın” diye bir fısıltının tılsımı tutar mı?
Tam burada İmam Gazali’ye(rh) atfedilen şu sözü hatırlamak gerek: “Kim tecrübelerden ders alır ve tecrübeler kendini olgunlaştırırsa, ona akıllı; kim tecrübelerden bir şey anlamazsa, ona ahmak ve câhil denir.”
Gezi olayları ve bir yıl sonrasındaki 6-8 Ekim olayları gibi acı tecrübelerin izleri hâlâ ortadayken sokaktan heykel yapmaya çalışan solcu, nasyonalist ve diğer tüm saplantılı ergen atarlarının bundan sonrası için çok kolay tutmayacağı aşikârdır. Tabi bunu alınan dersin niteliği belirleyecektir.
Yukarda dediğimiz gibi Stockholm sendromuyla görülen tozpembe Amerika rüyası bundan böyle eskisi kadar ışıltılı olmayacaktır. Bu belli, yalnız zalim büyük bedeller ödeyerek büyürken yeteri kadar gayrete gelmeyen mazlumlara takdir-i ilahi herhalde yıkılmış bir ABD sahnesi izlettirmez.
Zira cehalete, zarurete, tembelliğe, kör taassuplara, tarafgirliklere, dünyalık menfaatlere ve kendi aralarındaki ihtilaflara, kapitalistlerin paraya olan aşkından daha fazla bağlanmış gözüken İslam alemi için bu erken bir lütuf olur. Hele de milyonlarca muhacire ensar olduktan sonra, adalet ve hakkaniyetin nurlu yoluna değil de, karanlık bir menfi milliyet tüneline girmeye çabalarken..
Öte yandan Kur’an’a ve Sünnete sarılan Mümin’lere müjdelenen izzetli geleceğin önünde ne ABD ne de başkası durabilir.
Bunun için de mesela, normalleşme ekranıyla meşgul iken kamera arkasını unutmamak, ekonomik ve siyasi bakiyelerle uğraşırken, küçük hesapların meftunu olmamak, uzakların manzarasıyla sermest olurken yakınların hile ve tuzaklarına gözleri kapatmamak elzemdir.
Allah azze ve celle istikametten ayırmasın.