• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Mevlâ ölen 41 cana rahmet eylesin. Geride kalanlara sabr-ı cemil lutfetsin. Yaralılara da acil şifalar versin.

Depremde ölenler için öncelikle her Müslümanın malumu olan şu kabul ve kanaati hatırlayalım: Kur’an-ı Kerim’de açıklandığı gibi, hem dünya hem de ahiret itibariyle şehid olanlara yani Allah yolunda katledilenlere “kâmil şehid” yahut “hakîki şehid” denirken bir de Hadis-i Şeriflerde zikrolunan “hükmî/manevî şehid” veya “uhrevî şehid”ler var. Bunlar doğum sırasında, salgın hastalıklarda, boğulma gibi bir takım afetlerde, ilim yolunda ve malını müdafaa gibi sebeplerle ölen Mü’minlerdir ki enkaz altında can verenler de bu sınıftan sayılmıştır. Câbir b. Atik(ra)’ın naklettiğine göre Resulullah(sav) şöyle buyurdu: “Yıkıntı altında kalarak ölen şehiddir.” (Buhâri 689, Müslim 1914, Ebû Dâvûd 3111, Neseî 1846, İbn-i Mace 2803)

İster yer bilimci jeolog, ister ilahiyatçı veya gazeteci yazar, hangi vasıfla olursa olsun Müslüman memlekette deprem gibi afetleri öyle gelişigüzel yorumlamaktan şiddetle sakınmak gerekir. Çünkü meselenin imanî/itikadî ve dolayısıyla kaderî yönünün olduğu çok açık ve nettir. Temkinli davranıp muhakkîk zatların tespitlerine müracaat etmek, bizi/toplumu hem bir takım şüphe ve kuruntulara düşmekten/düşürmekten korur hem de sağlıklı ve kapsamlı bir bakış açısı kazandırır.

Üstelik ateist ve seküler olarak etiketleyip kendilerine mal etmeye çalıştıkları bilimle, ilim dini olan yüce İslamı bu sahada da karşı karşıya getirip, pozitif bilimin üstünlüğünü ve haklılığını ispat etmeye çalışan zavallı güruhun sözlü ve yazılı tuzaklarına düşmemek için de muteber, mevsuk/güvenilir alimlerin irşadına muhtacız.

Herhalde az buçuk İslami bilgisi olan bir müteahhit, “bizi aldatan bizden değildir” (Müslim, Îmân 164) hadisini illâ ki duymuştur ve dolayısıyla yapacağı bina ile ilgili sorumluluğunu bilir. 

Her Müslümanın bilinçaltında da, meselâ okuduğu “Üstünüzde yedi kat sağlam gök bina ettik” (Nebe’ 12)  mealindeki ayetten mülhem, “sağlam bina” vurgusu vardır.

Ve yine Peygamberini tanıyan her Müslüman, O’nun(sav) her işinde çok planlı, kontrollü, sağlam ve son derece tedbirli olduğunu bilir. Zira O(sav); “Tedbir gibi akıl yoktur” (İbn Mâce, Zühd 24) buyurmuştur.

Resulullah(sav) sadece dirilerin evinin sağlamlığına değil, ölülerin mezarının bile doğru dürüst yapılmasına önem vermiştir. Öyle ki, vefat eden oğlu İbrahim'i defnederken, kabrin yan tarafındaki kerpiçler arasında bir açıklık görmüştür de bunun kapatılmasını emrettikten sonra; "Sizden biriniz bir iş yaptığı zaman onu içine sinecek biçimde yapsın. Çünkü böyle yapmak, musibete uğrayanın içini yatıştırır. Gerçi bunun ölüye ne yararı ne de zararı olur ama diri olanın gözünü aydınlatır." (İbn-i Sa'd, Tabakat 1/131) buyurmuştur. Yine Hz. Aişe(rha) validemizin naklettiğine göre Efendimiz(sav) şöyle uyarmıştır: “Allah, sizden birinizin bir iş yaptığı zaman, onu sağlam (güzel) yapmasını sever.” (Beyhaki, Şuabü’l- Îmân 4/ 334,335)

Meselenin şeriat kısmı yanında bir de hakikat tarafı var: “Allah-ü Teala’nın, bilgisi/izni olmaksızın bir yaprağın dahi düşmediğine” (En’am 59) “Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musîbetin başa gelmeyeceğine” (Teğabun 11) iman edenler, depremi, sadece fay hatlarına, birikmiş enerjilere, deneysel ve tecrübî verilere havale etmezler. Dünya ve ahiretin, yaşamın ve ölümün sahibi olan Mevlâ’yı tüm imtihanlarda en güzel Vekil olarak görürler ve takdirindeki mesajı okumaya çalışırlar.

Sonuçta vücudumuzun bir parçası olan kardeşlerimizin başına gelenler, hepimizin başına gelmiştir. Ders çıkarırken bu noktayı kaçırmamak gerek. 

Diğer bir husus da, bu son depremde, mesela Takdir-i İlâhi bu ülkenin; Bireyselleşme, Kürtçe, Suriye’li Muhacirler, Namaz, Örtü ve Dindarlık gibi temel gündemlerine dair açık mesajlar da verdi.

Yine memlekette birlik ruhunun, aidiyetlerin ve maneviyatın tükendiğine yönelik borazanlık yapanların ne kadar boş ses çıkardıkları herhalde ayan beyan ortaya çıkmış oldu.

Nimet şükür ister. Rabbimiz mademki bu vesileyle aramızdaki yardımlaşma ve dayanışma ruhunu tekrar üfledi ve bize kusurlarımızı gösterdi. Şimdi şükür zamanı; aileyi ve geleceğimizi sarsan diğer afetler için de aynı ruhla harekete geçip kenetlenme zamanı.