Aydınlanmanın Günahını İslam’a Yükleme Kurnazlığı!
17. Yüzyıl’da ortaya Aydınlanma ile kurgulanan din dışı bir dünya kurmanın zafer sarhoşluğuyla adeta kendinden geçen Frederich Nitzche, ‘Tanrı Öldü’ diyerek insanın Tanrı’ya karşı zaferini! ilan ediyordu.
Aydınlanma, Avrupa’da kiliseye olan öfkesini dine yönelterek dini hayatı kesintiye uğratıp, dini, devlet işlerinden, kamusal hayattan ve sosyal bilimler uzaklaştırıyordu. Böylece sosyal, ekonomik ve siyasal alanda ortaya çıkan bütün kurumların seküler, profan ve laik temelde kurulmasının önü açılıyordu.
Avrupa’da ortaya çıkan bu değişim başta İslam Coğrafyası olmak üzere tüm dünyaya ihraç edilerek tüm insanlık, bu küresel sisteme isteyerek ya da zorla dâhil edildi. İslam Coğrafyasında din, Avrupa’nın aksine siyasal ve kamusal hayattan uzaklaştırılsa da toplumların özel hayatında devam etti.
Fransız İhtilalini gerçekleştiren burjuvazi, kilise ve derebeylerine karşı yürüttüğü mücadelesinde insanlığa; özgürlük, refah ve eşitlik gibi vaatler sundu. Hatta bu vaadinde o kadar ileri gitti ki; insanlığa yeryüzü cenneti bile vaat etti.
Fakat o gün özgürlük, refah ve eşitlik gibi sloganlarla adeta sarhoş olan insanlık, yıllar sonra yeryüzünde, insanın ve kültürün ölmesi, açlık ve yoksulluğun kitleselleşmesi, etnik çatışmaların hızlanması ve ekolojik dengenin tahrip edilmesiyle büyük bir tehdidin altına girdiğini anlamış oldu.
G. Kepel yıllar sonra, tüm bu yaşananları ‘Tanrı’nın İntikamı’ olarak ifade etmek durumunda kaldı.
G. Kepel’in deyimiyle bu intikam alış; küresel anlamda zengin-yoksul çelişkisi, açlık, alkolizm, uyuşturucu, cinsel sapmalar, yaygınlaşan fuhuş, artan suç oranları, akıl hastalıkları, intiharlar, AIDS/Kanser/Covid 19 gibi hastalıklar, çevre kirliliği, insanın yalnızlaşması, iletişimsizlik, yabancılaşma, bölgesel savaşlar, askeri darbeler, şiddet ve artan terör olayları şeklinde tezahür ediyor.
O gün kurulan Modern Ulus Devletin, totaliter ve otoriter politikalarıyla yeni bir ulus oluşturma çabası, yerel kimliklerin, kültürlerin ve dillerin yok olmasını sağlarken etnik çatışmaların da önünü açtı.
Daha çok silah satma adına çıkarılan savaşlar, giderek artan silahlanma yarışları ve bu savaşlarda ölen yüz binlerce masum insan… Bu savaşlardan kaçarken sınır boylarında ya da denizlerde hayatını kaybeden kadın ve çocuklar…
Liberalizmin serbest piyasa yalanı ile Muhammed İkbal’in deyimiyle aynı gölde timsahların vicdanına havale edilen ördekler misali, küresel/yerel kapitalistlerin insafına terk edilerek yoksulluğa mahkûm edilen insanlık… Sömürgecilik, faiz, ekonomik sorunlar, aşırı vergi yükü, milli gelirin adil bir şekilde paylaşılmaması… Merhum Necip Fazıl’ın deyimiyle ‘bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul’ mantığıyla işleyen bir zulüm sistemi…
Ve son olarak daha fazla kalkınma adına doğada yapılan tahribatlar, artan betonlaşma, derelere akan fabrika atıkları, suni gübreleme, araç egzozlarından çıkan duman, ormanların yok edilmesi ve ardından son yıllarda yaşanan iklim değişiklikleriyle bozulan ekolojik denge… Denizlerin kirlenmesi, yaşanan kuraklık, mevsimsel değişimler, orman yangınları ve aşırı ısınan hava bu tahribatların bir neticesi olsa gerek.
Tüm bunların yanında birileri, laik/din dışı/seküler bir anlayış üzerine kurulan bu dünyanın faturasını, yönetimi elinde tutan bazı insanların dindarlıklarını gerekçe göstererek İslam’a çıkarma kurnazlığına kaçıyor. Oysa mevcut dünya düzeni kurulurken değil İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik de baz alınmamıştır. Bu düzende din tamamen kamusal alandan çıkarılmıştır. Dinin hâkim olmadığı bir sistemin günahını dine hele İslam’a yüklemek olsa olsa şark kurnazlığıdır. Bugün yaşanan sorunlar dinin değil Aydınlanmanın/Modernizmin günahıdır.
Fransız İhtilali ile kurulan dünya düzeninin insanlığa verebileceği hiç bir şey kalmamıştır. İnsanlık, Tanrısızlık/dinsizlik üzerine kurulan bir dünyada yaşamanın acılarını iliklerine kadar yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.
İnsanlık ailesi şapkasını önüne koyup ya her şeyiyle bir daha gerçek fıtratına uygun olan ed-Din’e yani son din olan İslam’ın öngördüğü adil bir dünya düzenine geçecektir ya da mevcut seküler dünya düzeniyle kendi hazin sonunu hazırlayacaktır.