Mustazaf Der'e yapılan kumpas çöktü-8
Devlet içindeki karanlık yapılar Mustazaf Der'in çalışmalarını durdurmak için ne gerekiyorsa yapıyorlardı. Devletin tüm imkanlarını kullanarak bir çete gibi üzerimize üzerimize geliyorlardı. Tıpkı 90'lı yıllardaki Ergenekon ve JİTEM gibi.
Yalan, iftira, şantaj ve kumpasları birbirlerine benzer olsa da Ergenekon ve JİTEM gibi karanlık yapılar aynı zamanda İslam'a ve müslümanlara açık bir şekilde düşmanlık ediyorlardı. Bunlar ise namaz kılıyor, oruç tutuyor ve bize yönelik yaptıkları iftira ve kumpaslardan belki sevap aldıklarını zanediyorlardı.
Doğrusu biz de bunların FETÖ’cüler olduklarını biliyorduk ancak somut bir belge ile somutlaştıramıyorduk. Ta ki 17-25 Aralık ve 15 Temmuz sonrasına kadar. Bir baktık ki; bize yönelik yalan, iftira ve kumpaslarla çalışmalarımızı sabote edip toplum nazarında sanki illegal bir yapıymışız gibi bir algı oluşturmak isteyen bu zavallılar bir bir FETÖ'den gözaltına alınmış ve yine büyük bir kısmı müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmışlar.
Üç örnek daha vererek örnekler faslını bitirelim.
Mustazaf Der Şube Başkanı olduğum dönemde evde kimsenin olmadığı ikindi vakti evimize hırsız(!) girmişti. Daire kapısını kıran hırsız evin altını üstüne getirmişti. Ancak bir şey çalmamıştı ve özellikle misafir odasındaki kitapları karıştırmış ve o odada epey ayak izleri vardı. 155'i aradık, Olay Yeri İnceleme ekibi geldi, gerekli incelemeleri yaptı ancak sonuç yok. Zaten bir sonucun çıkmayacağını biz de biliyorduk. Çünkü bizimle özel uğraşanlar devlet imkanlarını sonuna kadar kullanıp ve devlet içindeki bir çeteydi. Daha çok gayri resmi yollarla bize baskı yapıyor, kumpas kuruyor ve sonunda işi kitabına uydurup devlet eliyle de gerekli ceza ve zulümleri icra ediyorlardı. Sonra gelen hırsızın mezkur çetenin bir mensubu olduğu, misafir odamızdaki prize dinleme cihazı yerleştirdiğini anladık ve o evden taşınmak zorunda kaldık.
Daha önce derneğin haftalık sohbetlerine gelen bir kişi dernekteki arkadaşlara; "Birkaç gün önce gece buradan geçerken dernek pencereniz açıktı ve sanki birileri içerde vardı..." demişti. Bunun üzerine bir hırsızlık vakası olmuş olabilir düşüncesiyle derneğin kıymetli eşyalarına, resmi evraklarına, makbuzlarına bakılmış ancak eksik birşey yok. Sonradan anlaşıldı ki gelen hırsız(!) derneğin bilgisayarına dinleme cihazını yerleştirmişti.
Konya merkez Karatay Belediyesi'ne bağlı varoş bir mahalle...
Bu mahallede yapılan tek katlı mütevazi evlerde genellikle arsa sahipleri ikamet ediyorlardı. Bu mahallede dernek bünyesindeki komisyonlar üzerinden çok verimli bir çalışmamız oldu.
"Dindar Nesil" edebiyatını yapanların hayal bile edemeyeceği bir nesil yetişiyordu bu mahallede. Belki uyuşturucu vb yapıların ağına düşecek ya da ne yaptığını bilmeyen bir nesil yavaş yavaş bilinçleniyordu. Bu mahallede Kur’an halkalarına katılan kadın, erkek ve gençlerin sayıları öyle arttı ki artık evlere sığamaz oldu. Bu mahallede bir yer kiralayıp derneğimizin temsilciliği yapalım diye çabaladık ancak kiralık yer yoktu. Bunun üzerine fedakar bir arkadaşımız "benim arsam var, içinde bir yer yapalım" teklifinde bulundu. Biz de ivedilikle kolları sıvadık ve gerekli adımları attık. Kısa bir sürede mahalle sakinlerinin ihlaslı gayretleri sonucu yer yapıldı, temsilcilik tabelası asıldı ve dindar bir neslin yetişmesi için hummalı bir çalışma başladı.
Devlet içindeki bu karanlık yapı boş durur mu? Hemen Belediye'ye baskı kurdu ve Belediye de ivedilikle arsa sahibine, "falan güne kadar ya burayı yıkacaksın ya da hem ceza alırsın hem de biz gelir yıkarız" diye tehdit dolu bir yazı gönderdi.
Bunun üzerine değerli bir arkadaşımızın aracılığıyla KOSKİ'de yetkili ve duyarlı bir beyefendiye gidip durumu anlattık. Gittiğimiz beyefendi; "Böyle şey mi olur?" deyip üçümüz beraber Karatay Belediye Başkan Yardımcısına gittik. Bizi çok iyi karşılayıp sohbet, muhabbet ve ikramdan sonra konuyu açtık. Konuyu açar açmaz rengi, üslubu ve tavrı değişen Başkan Yardımcısı bir yerden kesin talimat almışçasına; "O yer falan güne kadar yıkılacak, yıkılmazsa İş Makinalarımız Zabıta ve Çevik Kuvvet eşliğinde gelip orayı yıkacaklar. Bu konu hakkında bana bir şey söylemeyin ve ben de kimseden korkmuyorum" dedi. Bu yorum karşısında üçümüz de hayretler içerisinde Belediye binasından ayrıldık. Sonrasında her ne kadar girişimlerimiz olsa da sonuç değişmedi.
Verdikleri süre dolduğu gece saat 00:00 sularında, Belediye'nin yıkılmasını istediği yere TEM Şubesinden Beyaz Renault Clio otomobili gelip durumu kontrol etmiş ve birkaç gün sonra İş Makinaları, Zabıtalar, Çevik Kuvvet ekipleri ve karşı koyanları tutuklamak için boş bir Transit'le gelip, içerdeki Kuran-ı Kerimleri kapı önüne çıkartıp içerideki tüm eşyalarla beraber yıkıp yerle bir ettiler.
Tabi biz gittiğimizde karşımızda yıkılmış molozlar yığını ve içinde de derneğin eşyaları vardı. Büyük bir çaresizlik ve hüzün kaplamıştı her yanımızı. Bir şeyler yapmak istiyorsun ama elinden bir şey gelmiyor. Haykırmak istiyorsun ancak etrafındaki dernek üyelerinin morallerinin daha fazla bozulmasını istemiyorsun...
Gündüz kadınlar ve çocukların Kur’an halkalarını oluşturduğu; akşamları erkeklerin Kur’an, Siyer ve Adab-ı Muaşerat sohbetlerini yaptığı ve resmi olarak da derneğin Mahalle temsilciliği olduğu bu mekan Ak Parti'li Belediyenin Zabıtaları ile Çevik Kuvvet eşliğinde yıkılıp yerle bir edilmişti. Bize kalan ise sabretmek, ye'se düşmeden daha bir kararlılıkla çalışmak ve Üstadın dediği gibi "keçeli çay koy yeniden başlıyoruz" deyip Dindar Bir neslin yetişmesi için daha çok çabalamaktı.
Devam edecek...