• DOLAR 32.431
  • EURO 34.618
  • ALTIN 2383.1
  • ...

Devletin içindeki karanlık yapılar Mustazaf Der'in şube ve temsilciliklerine; yönetici, üye ve gönüllülerine yönelik yaptığı yüzlerce şantaj, yalan, iftira ve kumpaslara uzun uzun değinmeyeceğim. Benim bizzat yaşadığım ve şahit olduğum İç Anadolu'daki bazı örnekleri siz değerli okurlarla paylaşmak istiyorum.

Bu karanlık yapılar bazen göstere göstere bazen de hisettirmeden bir gölge gibi bizi takip ediyorlardı. Kimi ziyaret etsek, kime gitsek bizden hemen sonra onlara gidip "Bunları tanımıyorsunuz, bunlar çok tehlikeli insanlar, sakın bunlarla görüşmeyin yoksa sizin çalışmalarınız da zarar görecek..." şeklinde korkutuyorlardı. Tıpkı Mekke'de çadır çadır gezip tebliğ vazifesini yerine getiren Resul-i Zişanı takip eden Ebu Lehebler gibi.

Hatta ihtiyaç sahiplerine verilmek üzere ayni ya da nakdi yardım talebinde bulunduğumuz nice iş adamına, "kimlere yardın vereceğinizi biliyor musunuz?" deyip onları korkutuyorlardı ve verilecek yardımlar bıçak gibi kesiliyordu. Yardım yaptığımız ihtiyaç sahibi nice ailelere gidip "Siz kimlerden yardım aldığınızı biliyor musunuz? Bunlar yarın çocuklarınızı ellerinizden alacaklar" şeklinde yalan ve iftiralar atıyorlardı...

Tabi, bir tarafta bu zavallı güruhun yalan, iftira, şantaj ve korkutma hamleleri diğer taraftan da muhtelif İslami cemiyetlerin, iktidarın nimetlerinden faydalanarak sıcak evlerinde ve rahat koltuklarında oturup Mustazaf Der'in misyonunu ve çalışmalarını insafsızca eleştirip gençleri bizden uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Bununla ilgili isim, mekan ve zaman belirterek yüzlerce örnek verebiliriz.

Bu durum karşısında yüce Allah'ın yardımı ve Mustazaf Der Genel Merkezi yöneticilerimizin ferasetli ve hikmetli çözümleri olmasaydı kesinlikle bu yükün altından kalkamazdık. Ya psikolojik travmalar geçirip sansasyonel bir hamle yapardık ya da bir köşeye çekilip sosyal hayattan uzak bir yaşam sürdürürdük.

Tabi, bu yaşadığımız ağır imtihanlardan daha ağır olanı ise Yüce Allah'tan başka derdimizi anlatacak ve yaşadıklarımızı anlayacak kimselerin olmamasıydı. Siyasi iktidarda etkili olan kime, nasıl ulaşabilirsek ulaşmaya çalışıyorduk ama sonuç değişmiyordu.

Bir aracı vasıtasıyla şimdi Cumkurbaşkanı Başdanışmanı olan bir zat ile konuyu konuşup, devlet içindeki karanlık yapıların elleriyle uğradığımız hukuksuzlukları bir bir anlatmaya başladım. Şok oldu ve bir süre bekledikten sonra "Böyle bir şey olamaz..." deyip meseleyi kapattı.

Yine bir aracı vasıtasıyla şimdi Ak Parti MKYK üyesi olup ve sahada aktif çalışan bir zat ile bu meseleyi uzun uzun konuştum. Cevap olarak "Hocam! şu anlattıkların normal değil, konuyu çok abartıyorsunuz, sizin dediğiniz gibiyse şuan sizinle görüşütüğümüzü de takip ediyorlar. Bence meseleyi büyütüyorsunuz..." dedi ve biz Mustazaf Der camiası olarak aynı zulüm, iftira ve şantajlara maruz kalarak adalet temelli mücadelemize devam ettik.

Konuyu uzatmadan örneklere geçelim.

Mustazaf Der olarak düzenli ziyaret programlarımız vardı. Bu program kapsamında Kanaat önderleri, medrese seydaları, hocaları, İslami STK temsilcilerini ziyaret ediyorduk. İade-i ziyaretlerimiz olmasa da ısrarla ziyaretlerimize devam ediyorduk.

Bu kapsamda yine değerli bir medrese seydasına ziyarete gitmiştik. Seyda; "Uzun süredir size söylemek istiyorum ama hep çekiniyorum. Allah rızası için kendinize dikkat edin! Sizin samimiyetinize güvenim sonsuzdur ancak siz her ziyaretime geldiğinizde istihbarattan geldiklerini söyleyen iki üç kişi yanıma geliyorlar ve sizin hakkınızda öyle akıl almaz şeyler söylüyorlar. Doğrusu hayatınızdan endişe duyuyorum, bir gün başınıza bir iş gelir diye korkuyorum..." dedi.

Yine Üniversite'de Prof olan kıymetli bir hocayı ziyarete gitmiştik. O da; "Bir önceki ziyaretinizden sonra polis olduklarını söyleyen iki üç sivil gelip sizin bana ne sorduğunuzu, neler konuştuğumuzu... uzun uzun sordular" deyip endişelerini dile getirmişti.

Devam edecek...