• DOLAR 34.555
  • EURO 36.602
  • ALTIN 2915.131
  • ...

Hayır, çözülmedi. Bilakis küresel bir boyut kazandı.

Türkiye'de siyasi iktidarların asimilasyonist uygulamaları ve basiretsiz çözüm yolları sayesinde artık Kürt meselesi sınırları aştı.

Dört parçaya böldürülen Kürdistan'daki Kürtler; Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri tarafından birbirleri aleyhinde kullanma hesapları yapılıyor. Daha ağır olanı ise emperyalist ülkelerin eliyle komşu ülkelerin imtihanı ve sorunu haline gelmiş durumda.

Bu asimilasyonist uygulamalar ve basiretsiz adımlar devam ederse "Kürt meselesi" daha büyük sorunlar doğurur ve içinden çıkılmaz bir hale dönüşür.

Peki, nasıl bu hale geldik?

Malumunuz Kürtler, Türklerden binlerce yıl öncesinden bu topraklarda yaşarlardı ve 1071'de Müslüman Türklerle beraber Anadolu'nun fetih kapılarını açtılar. O günden sonra hem Müslüman Türklerle hem de diğer Müslüman kavimlerle kardeşlik bağı ile bağlı bir hayat sürdüregelmişler.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında da Kürtler ve Türkler iki asli kurucu unsur olmuşlardı. Ancak sonrasında kiracı ve mülteci muamelesi gören Kürtler, ciddi bir inkar ve asimilasyon politikalarına tabi tutulmuştur.

1924 Anayasası'nda Türkçenin tek resmi dil olarak kabul edilmesi ve tüm etnik yapıların yok sayılarak "Türk" olduklarına vurgu yapılması; Türkçe dışındaki tüm diller ve Türkler dışındaki tüm etnik yapıların tasfiyesi için bir hukuki (!) dayanak olmuştur.

Anayasa'da bulunan bu dayanağın sahaya yansıması ise tahminlerin çok ötesinde bir zulüm ve dayatmaya dönüştü. Adeta bir sosyal mühendislik projesi çerçevesinde diğer tüm etnik yapılar ustaca dejenere edildi, kültür ve gelenekleri unutturuldu ve tüm etnik yapılar resmen Türkleştirildi.

Bunun en somut örneği Kürtlerdir, yapılan araştırmalara göre 1920'lerde Türkiye'de yaşayan Kürtlerin yüzde yüzü Kürtçe konuşurken 2020'lerde ise Kürtlerin sadece yüzde yirmisi Kürtçe konuşuyor. Bu şekilde devam ederse 30 yıl sonra Türkiye'de, bazı kırsal köylerin dışında Kürtçe konuşan kimse kalmayacak.

Kürt varlığının inkar edilmesi, dilinin yasaklanması, yerleşim yerleri isimlerini değiştirmeleri gibi yüzlerce yasak, zulüm ve inkar politikaları...

Derken, 2001'de başlayan "Avrupa Birliği Uyum Paketi", 2009'da yürürlüğe konulan "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" ve 2013'te başlatılan "Çözüm Süreci" ile kısmi olarak bazı iyileştirmeler yapıldı. Ancak müzminleşen Kürt meselesi doğru isimlendirilmediği için doğru reçete uygulanamamış ve sağlıklı bir sonuç alınmamıştır.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise kim, nerede ve nasıl düğmeye bastı bilmiyorum ama siyasi iktidar "Kürt Meselesi" ile ilgili 2000 öncesine benzer bir politika yürütmeye başladı. Üstelik bir de Kürtlerle alay edercesine "Kürt meselesi çözüme kavuşmuştur" deyip her platformda konunun kapandığını iddia ederek.

Hayır, Kürt meselesi çözülmemiştir, uluslararası bir zemine taşınmıştır ve mutlaka zaman kaybetmeden adalet zemininde çözüme kavuşmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları