• DOLAR 32.287
  • EURO 35.105
  • ALTIN 2472.43
  • ...

Anladım ki biz İran için İslam`ı istiyorduk; oysa İmam İslam için İran`ı istiyordu.”

Bu sözler İran İslam İnkılâbı gerçekleştiği zaman İran başbakanı olan Mehdi Bazergan`a ait sözlerdir.

İran`ın takınacağı dış politika ile ilgili olarak İmamla girdiği yoğun bir tartışma sonrasında edindiği kanaatini izah etmek için kullanmıştı bu sözleri Mehdi Bazergan.

Bir davaya bağlanan insanlar üç ana grupta toplanabilir; 1- Davanın gelecek va`d ettiğini görüp onun omuzlarına basarak yükselmek isteyenler, 2- Davaya iman ettikleri halde imanlarıyla beraber dünyevi bazı emellerinden sıyrılamayanlar, 3- Bağlandıkları davayı insanlığın dünya ve ahiret kurtuluşu için tek hakikat olarak bilip davayı yüceltmekten başka bir amaç gütmeyenler. İslam literatüründe biz bu son kısma; ‘İla-yı kelimetullah` diyoruz.

Her dava için geçerli olan bu hakikat İslam için tam bir belirginlik kazanıyor. Bu hakikat aynı zamanda cemaatler ve toplumlar için de geçerlidir.

İmam için sarf edilen yukarıdaki sözler İmam`ın bu son grubu temsil ettiğini ifade ediyor. Yükselme/yücelme gibi hiçbir hedefi olmayan bu insanların akıbetlerini görmek isteyenler; İmam Hasan el-Benna`ya, Seyyid Kutub`a, Üstad Bediüzzaman`a, İmam Humeyni`ye baksınlar. Onlar hiçbir zaman halis İslam`dan başka bir endişe sahibi olmadılar. Allah`ın işi olan yüceltme veya alçaltmayı Allah`a bıraktıklarından Allah onları hiçbir insanın hayal dahi edemeyeceği makamlara yükseltti. Bu makamları eminim ki onlar da hayal dahi edemiyorlardı.

Allah`a ve ahiret gününe iman eden bir Müslüman böyle bir niyet sahibi olmalı, değilse bu halis niyete sahip olmak için gayret içerisinde olmalı. Aksi halde “gizli” sıfatıyla tavsif edilen “şirk” gibi derin bir uçuruma yuvarlanma tehlikesi ile karşı karşıya olacaktır.

Son birkaç sayıdır yazarlarımızın epey üzerinde durdukları konulardan biri de; “Milli Güvenlik Toplantısı”nda devletin politikalarına (hizmet edecek) binden fazla imamın Kürt bölgelerine gönderilmesi kararının alınması ve bu kararın yürürlüğe konmasıyla; dine, dini değerlere (cami, imam, âlim, faqi vb.) saldırmak için tetikte bekleyen malum grubun bunu fırsat addederek halkı camilerden uzaklaştırma girişimidir.

 Genel Kurmay veya diğer bürokrasinin böyle bir teklifte bulunması doğal karşılanabilir, zira onlar için en kutsal değerler bile emelleri bir araçtan başka birşey ifade etmiyor, ama bu karara itiraz etmeyen dini terbiye almış başta başbakan ve cumhurbaşkanı olmak üzere hükümet yetkililerinin tavrı anlaşılabilir gibi değil. Bu kararın dine, dini düşünceye, halk arasında dine duyulan itimada ne kadar zarar vereceğini kestirememeleri mümkün değildir. Bu kararın art niyetinden bihaber olmaları ve dolayısıyla onların ahiretlerine ne kadar zarar vereceğini bilmemeleri mümkün değil. Yoksa onlar da bazıları gibi İslam için Türkiye`yi istemek gibi mukaddes bir ideal dururken sadece Türkiye için İslam`ı isteme gibi bir hastalığa mı müptelalar.

Bu öyle bir beladır ki ümmeti, Asr-ı saadet dönemini görmeden tekrar ısırgan krallar dönemine geri götürecek, İslami yönetime cahiliyyenin, Bizans ve Sassani`nin cübbesini giydirip hilafetin tahtını altına alacak bir beladır.

Önümüzdeki dönem İslam davasının gerçek hadimlerini en fazla uğraştıracak bela da bu bela olacaktır.

Bu belaya karşı bir kere savaş zahiri olarak kaybedildi, ama inşallah ikinci bir kere daha kaybedilmeyecek.

İslam gibi yüce bir idealden başka hiçbir amacı taşımayan davetçiler olmak dileğiyle Allah`a emanet olun.