• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Yaşlı kürenin yaşadığı en büyük sorun devletlerin ahlak sorunudur. Ulusal çıkarların merkeze oturduğu bu dönemde Müslümanlar bir ahlak devleti inşa edememenin ağır sonuçlarını yaşıyor. Ahlak devleti kuramayanlar klasik devlet ahlakının çizmeleri altında ezilmekte maalesef.

Bu yazımızda ahlak devleti ile devlet ahlakı arasında bir ayırıma gitmek istiyoruz.

Ahlak devletlerinde ‘ahlak` ruhtur o yoksa kişi de yoktur.

Devlet ahlakında ise ahlak kostümdür. Ulusal çıkarlara hizmet ediyorsa o kostüm giyilir, ulusal çıkarlara zarar verecekse te`vil yolu ile bu kostümün zamansızlığı ve yersizliği vurgulanır ve kitleler sürüleştirilerek ahlaksızlığa maslahat elbisesi giydirilir.

Ahlak devletinde meselelere “Hak ve haklılık” çerçevesinde bakılır; eğer haklı iseniz bir köle dahi olsanız hakkınız validen alınır ama eğer haksızsanız Peygamber ailesinden bile olsanız bu durum size haklılık kazandırmaz.  Oysa devlet ahlakı meselelere  “güç” perspektifinden bakar. Güçlüyseniz haklısınız.

Ahlak devletinde lider hata yaptığında “seni kılıçlarımızla düzeltiriz” diyen, diyebilen bir tebaa vardır. Devlet ahlakında bu tarzdaki insanlar anarşisttir. Bundan dolayı bu gibi üstün haslet sahipleri dışlanır ve devletin tüm politikalarını alkışlayacak bir medya-ulema-aydın troykası oluşturulur. Böylece aslında arızi olan yanlış asli bir konuma yükseltilir ve halk sürüleştirilir.

Ahlak devleti doğudaki Müslümanın ayağına batan dikeni yüreğinde hisseder; devlet ahlakı ise bu dikenin ayaktan çıkarılmasının mı yoksa o Müslümanın ayağında kalmasının mı menfaatlerine uygun olduğunu hesaplar; hangisi ulusal çıkarlarına uygun ise ona göre adım atar. Medya-ulema ve aydına düşen her iki durumda da devlet lehine propaganda üretmektir.

Ahlak devleti mazlumun dinini sormaz; gücü yettiğinde mazlumun yanında durur ve onu korumaya çalışır. Devlet ahlakı ise meseleye bakışta menfaatini ön plana alır. Varsa menfaati dinini sorma gereği duymaz ama menfaati yoksa meseleyi mezhebe/meşrebe/ırka kadar indirger sonra halkları uşak troykasının (medya-ulema-aydın)  mahareti ile manipüle eder ve haklı talepleri bastırır.

Ahlak devleti herhangi bir konuda talebi dinler; talep sahibinin haklı olduğunu hissettiği an bütün hatalarından vazgeçer, özür diler ve talebi karşılar.

Devlet ahlakı ise talep ağızdan çıkar çıkmaz, o talebin ülkenin çıkarlarını tehdit ettiğini, fitne olduğunu yüksek sesle bağırır, talep sahibi daha ne olduğunu anlamadan psikolojik harekat başlatılır. Eğer ahlaksız devlet bir de sırtını dine dayamışsa manası tahrif edilen ayetler-hadisler havada uçuşur.

Ahlak devleti düşmanına dahi iftira atmaz. Savaşta bile ahlakından ödün vermez.

Devlet ahlakında ise dostluklar bile menfaate dayalıdır varın düşmanına neler yapabileceğini siz tahmin edin. Yalan, iftira, komplo...

Ahlak devletinde mücadele, ahlakın bekasını sağlamak içindir, zulmü defetmek içindir.

Devlet ahlakında ise mücadele devlet içindir. Devlet yaşasın da halk olmasa da olur, ahlak olmasa da olur.

Evet, geçmişimizde ahlak devletinin zirvesini yaşamışız.

Tüm İslam devletlerinin referansının ahlak ve erdem olması dileklerimle.