Selamün aleyküm! Sana çok acıyorum kardeşim!
İnsanlığa acıyor muyuz yeterince
Fakirinden zenginine, İslam ile neredeyse hiçbir bağı olmayan;
Allah’ın kendisine verdiği ömrü “daire almak için, araba almak için harcarken” ömrü boyunca alnı tek bir defa secde görmemiş insanlar…
Yeryüzüne ibadet etmek için gönderilen ama vahşi kapitalizmle beraber günde 10 saat çalıştığı halde bir türlü karnı doymayan, ömrünü midesi için harcayan insan…
Bazen evin penceresinden kadını ile erkeği ile sabah namazı vakitlerinde otobüslere koşturan insanları izlerim. Selamsız, sabahsız bir ömür…
Fe eyne tezhebun?
Nereye!
Her şey dijital.. Otobüste koltuğa oturduğu an sanal cennetine kavuşmuşçasına… kimi sosyal medyada kimi oyunlarda, kimi videolarda..
Yüzlerde robotik çizgiler.
Çok az insan selamlaşıyor. Selamsız bir medeniyet olmak ne acı!
Selam bizi -hiç değilse bi an- dünyadan koparmıyor mu?
Kemal Sunal filmlerinde minibüste muhabbet kaynatanları özlüyor insan.
Keşke olsalardı da bir çift kelam etselerdi.
Hayır!
Korkunç bir sessizlik. Herkes telefona dalmış durumda.
Koronanın bizden neler aldığını ortaya koymaları için sosyologları beklersek daha çok bekleriz kendimiz gözlemlemeliyiz
Artık eskisi gibi birbirimize el uzatmıyoruz. Merhabalaşmalar o kadar azaldı ki! Farkında olmadan girdiğimiz bir yere “selam aleyküm deyip oturuyoruz”
Oysa el sıkışmak başka bir şey.
Liberalizm “Selam aleyküm”ü merhabaya dönüştürdü. Şimdi o bile yok!
El sıkışmayı, selamlaşmayı azaltan toplum çöker. Zamanla hiçleşir, toplum olma vasfını kaybeder. Yığınlaşır. Şu an pek çok ülkede bireyler yığın halindedir. Ortak duyguları kalmamıştır. Bu da selamsızlıktandır.
Nasıl ki bebekler kendilerine uzun bir süre ilgisiz kalındığında çözüm olarak bağırmaya, ağlamaya başlar yani ilgiyi üzerine çekmek için bulduğu tek yöntemi kullanır.
Toplum da selamsız, merhabasız kalırsa kendi gerçekliğini üretecektir.
Toplu taşımada insanların bu kadar çok telefona bağımlı olmasının bir nedeni de bu olsa gerek.
Hz. Peygamber(sav) selamı yayın diye buyurmuşlardır. Selam toplumsallaşmadır.
Aslında insanlık bu konuda epey bir yol kat etmişti ama korona illeti binlerce yıllık birikimi bir anda aşındırdı. Bu illetin selamlaşma ve musafaha (sarılma) geleneğimizi yok etmesine izin veremeyiz.
Kiminle konuşsak bir ataletten bir uyuşukluktan şikayetçi.
Acaba sebebi birbirimize dokunmayışımız olmasın. Çünkü dokunan sever, seven canlanır, canlı olan enerji saçar.
Haydi canlar selama, musafahaya. En sevdiklerinize sarılın! Sevmediğinize ise -hiç değilse- selam verin.
Dedik ya şu robotik çağda insanlığa acımak gerek.