• DOLAR 34.658
  • EURO 36.359
  • ALTIN 2932.686
  • ...

Bundan 90 yıl önce 1928 yılında Mısır’ın İsmâiliye şehrinde Hasan el-Bennâ tarafından Kurulduğunda herhalde hiç kimse İhvan mayasının bu kadar tutacağını tahmin etmiyordu. İhvan’ın kuruluşundan çok kısa bir süre sonra cemaatin şehadet tarihi başladı. Bu dava için kimlerin kanı akıtılmadı ki!

Osmanlı yıkılıp hilafet kaldırılınca İslam Dünyası büyük bir travma yaşadı. İşlerini nasıl organize edeceklerini dahi bilmiyorlardı. Hoş pek çok İslam ülkesi zaten işgal altındaydı.

1928 yılında Müslümanların bir birliğe duyduğu ihtiyaçtan dolayı Hasan el Benna tarafından kurulan İhvanı Müslimin hareketi kısa bir sürede tüm Mısır’a yayılmaya başladı. 1932 yılına kadar Süveyş Kanalı hattında genişleyen İhvan bu yıl içinde hareketin merkezini Kahire’ye taşıdı.

Suriye, Lübnan ve Filistin’e de temsilciler gönderilerek örgütlenmesi buralarda da sürdürüldü.

Teşkilâtın kurucuları ve davetçileri bulundukları her yerde halka hitap etti ve davalarını anlattılar.

Cemaatle aynı adı taşıyan gazetelerini ve Nezir adındaki dergilerini yayınladılar.

İHVAN SİYASETE YENİ GİRMİŞ BİR HAREKET DEĞİL

1941 yılında siyaset yapma kararı alındı. İlk siyasi deneyim 1944 yılında yaşandı. İhvan seçimlerde 6 kişiyi aday gösterdi ama başarılı olamadılar. Siyasi çizgi başa gelen yöneticiler parti kapatmalarında bulunmadıkları sürece sürdü. İhvan’ın siyasal tarihi yeni bir durum değildi. Lakin hareket sadece siyasal olarak devam etmedi ve Mısır dışındaki ülkelere de açılmaya başladı. 1948 yılına gelindiğinde İhvan’ın Mısır’da 2000 Sudan’da elli şubesi vardı. Hareket ayrıca Filistin, Doğu Ürdün, Suriye, Pakistan ve İran’da da şubeler açmıştı.

İHVAN’IN SİLAHLI DÖNEMİ

İhvan’ı Müslimin hareketinin eline silah aldığı bir dönem de olmuştur. 1940’lı yıllardan itibaren Filistin’de kurulmak istenen bir israil devleti projesini gören hareketin lider kadrosu harekete silahlı bir kanat kattı. İhvan’ın silahlı kanadı olan en-Nizâmü’l-hâs 1948 yılında israilin devletleşme ilanı sürecinde işgal rejimine karşı savaştı.

İhvân-ı Müslimîn’in yürüttüğü cihad hareketi Fransa, İngiltere ve Amerika gibi Batılı ülkelerin tepkisini çekti; bu ülkelerin Kahire’de bulunan büyükelçileri hükümetin İhvân-ı Müslimîn’i dağıtması tavsiyesinde bulundular. Mısır hükümeti bunun üzerine devlete karşı ayaklanma hazırlıkları içinde olduğu gerekçesiyle teşkilâtın dağıtılmasına ve bütün mallarına el konulmasına karar verdi.

Batılı ülkelerin kuklası yönetim bununla yetinmedi 6 ayda 4 bin İhvan üyesi tutuklandı. Korkunç işkencelerden geçirildi. İhvan, Mursi döneminde nasıl ki Filistin direnişine destek verdiği için suçlanmıştı, 1949 yılında da durum aynıydı. Hareketin kurucu lideri 12 Şubat 1949 günü şehid edildi. İhvan hareketi Filistin direnişine omuz verdiği için ağır bir bedel ödemişti.

BATICILARLA NASIRCILARIN İHVAN’A BAKIŞI AYNIYDI

1952 yılında teşkilatın başına Hasan el-Hudaybî geçti. Bu süreçte ülkede zikzak çizen bir süreç yaşandı İngiliz emperyalizmine karşı Hür Subayları desteklese de İhvan bir süre sonra onların da hedefi oldu. Gazeteleri kapandı, siyaset yapması yasaklandı.

İngilizlerin ülkeden kovulması sürecinden sonra Mısır’da Nasır-Necip çekişmesi yaşandı. Arap milliyetçisi olan Cemal Abdunnasır ipleri ele alınca gözünü İhvan’a dikti. Ordudaki İhvan mensuplarını tasfiye etti, hareketin lideri Hasan el-Hudaybî’yi gözaltına alındı ve İdam cezası verildi, sonra yaş haddinden bu ceza müebbet hapse çevrildi.

General Necib’in araya girmesi ile el-Hudaybî serbest kalsa da 1961 yılına kadar ev hapsinde tutuldu. Nasır kararlıydı İhvan’ı illegal ilan edecekti. İskenderiye komplosu ile Nasır bu amacına ulaştı.

İSKENDERİYE KOMPLOSU

Nasır, İskenderiye’de konuşma yaparken patlayan bir silah sesi kayıtlara “suikast girişimi” olarak geçirildi. Suikast girişimi İhvan tertibi sayıldı ve kıyım başladı. Din ve milliyetçiliği harmanlayan garip bir sosyalist tipoloji çizen Nasır, bu dönemde bizdeki istiklal mahkemelerine benzeyen ihtilâl mahkemelerini kurdu. Sözde mahkeme Müslüman Kardeşler Teşkilatının ileri gelen yedi üyesini idama mahkum etti. Hareketin lider isimlerinden Abdülkadir Udeh, Mahmud Abdüllatif, Şeyh Muhammed Fargal, Yusuf Talat ve İbrâhim Tayyib idam edildi.

SEYYİD KUTUP ZİNDANDA

Bu dönemde tutuklanan binlerce kişinin içinde bir dönem Abdunnasır ile yakın arkadaşlığı olan ama İhvan ile Nasır arasında yaşanan krizde İhvan’ı tercih eden Seyyid Kutup da vardı. Kutup düzmece mahkeme tarafından 15 yıl cezaya çarptırılmıştı. Lakin 10 yıl cezaevinde kaldıktan sonra Irak Devlet Başkanının araya girmesi ile serbest bırakıldı.

Seyyid Kutup bir dava ve aksiyon adamı idi. Cezaevinde Fizilal-il Kur’an’ı yazan Kutup dışarı çıkınca ‘Yoldaki İşaretler’i yazdı. Bu kitap aynı zamanda yeniden zindana atılmasına neden oldu. Abdunnasır, Seyyid Kutub’a geri adım attırmak için pek çok yöntem denedi. Ama hayır! Seyyid Kutup ilmin izzetini koruyordu. Bu tavırdan dolayı Seyyid Kutup “İhvanı Müslimin Hareketini tekrar canlandırmak” suçlaması ile mahkemeye çıkarıldı ve idam cezasına çarptırıldı. 1966 yılında Nasır bir kez daha İhvan’ı Müslimin Hareketinin lider kadrolarının kanını dökmüştü.

NASIR’IN ZULMÜ NEDEN HALKIN TEPKİSİNİ ÇEKMEDİ

Abdunnasır dönemi Müslüman Kardeşler’in büyük zulümlere maruz kaldığı bir dönemdi. Mısır’ın milliyetçi Firavunu, İhvan üyelerini çöllerde katlediyor, zindanlar dolup taşıyordu. Bu uygulamalarının toplumsal bir tepkiye dönüşmemesinin bir kaç nedeni vardı.

Abdunnasır milliyetçilikten kaynaklı olarak Filistin meselesinde israil karşıtı biriydi. Bu söylem milliyetçileri teselli ediyordu.

Nasır antiemperyalist söylemleri ile sosyalistleri, Ezher’e yaptığı yardım ve yatırımlarla da ortalama dindarları etki altına alabilmişti.

Gerçi Nasır döneminde israil’e karşı ne yapılabildi ki sorusu da önemlidir. 1967 savaşında Nasır israili haritadan silmekle tehdit etmişti. Ama israil çok kısa bir sürede Mısır’ın hava birliğini imha etmiş, Arap ordularını hezimete uğratmıştı. Ülkeyi İhvan mensupları için zindana çeviren Nasır’ın hamaset söylemi israil karşısında bir işe yaramamıştı.

ENVER SEDAT DÖNEMİ

Abdunnasır’ın 1970 yılındaki ölümünden sonra (ki Sedat’ın zehirleyerek öldürttüğü iddia edilir) yerine anayasa gereği yardımcısı Enver Sedat seçildi. Sedat hapisteki İhvân-ı Müslimîn mensuplarını kademeli olarak serbest bıraktı. Ülkedeki sol ve laik hareketlerden haz etmeyen Sedat dindar bir yönetici motifi çizdi. Ülkede şeriat kuralları kademeli olarak uygulanmaya başladı.

Bu dönemde İhvan Liderliğini Hasan el-Hudeybî’nin ölümü üzerine 17 yıl zindanda kalan ve Sedat döneminde serbest kalan Ömer el Tilmisani yürütmeye başladı.

İHVAN BİR KEZ DAHA FİLİSTİN İÇİN BEDEL ÖDÜYOR

İhvanı Müslimin ile Sedat arasındaki ilişkiler 7- 8 yıl boyunca neredeyse sorunsuz geçti. İhvan tekrar davet faaliyetlerini rahatça yürütebiliyordu. Ne zaman ki Enver Sedat israil ile barış anlaşması imzaladı ve israili devlet olarak tanıdı, ilişkiler bozuldu. İhvan kendi yayın organında Sedat’ı eleştirmeye başladı. Zira Enver Sedat israil meclisine gidip konuşma yapmış ve 26 Mart 1979 tarihinde israil ile Camp David Anlaşması’nı imzalamıştı. Bu anlaşma israilin tanınması anlamına geliyordu. Müslüman Kardeşler bu ihaneti çok sert bir dille eleştirdi, bu da bedel ödemek anlamına geliyordu. İhvan’ı Müslimin 1948’de olduğu gibi bir kez daha Filistin’i savunmanın bedelini ödedi. Hareketin lideri Ömer el Tilmisani tutuklandı, cemaatin yayın organı ed-Daʿve dergisi kapatıldı

Sedat’ın israil politikası sonunu hazırlayacaktı. 6 Ekim 1981 günü halid El İslamboli ve arkadaşları geçit töreninde Enver Sedat’ı öldürünce yönetime Hüsnü Mübarek geçti.

Hüsnü mübarek döneminde bazen İhvan’ın seçimlere katılması engellense de hava genelde olumlu idi. 1995 yılında İhvan üyelerinin terörle ilişkilendirilmesi çabası bir gerilime neden olmuştu. Arap baharı süreci ile beraber başlayan halk ayaklanması ile Hüsnü Mübarek devrilince İhvan seçimlere katıldı ve büyük bir zafer kazandı.

Ne var ki Mısır’ın jeostratejik konumu, Gazze’ye açılan kapının burada olması yeni bir bedel ödeme sürecini doğurdu.

İhvan’ı Müslimin hareketinin Gazze’ye sahip çıkan politikası darbe mekanizmasını harekete geçirdi.

Şehid Muhammed Mursi’nin HAMAS için  casusluk yapmakla suçlanması aslında darbecilerin ve küresel efendilerinin İhvan’a verdiği bir mesajdır: Filistin mücadelesine sahip çıkan bedel ödemeye mahkumdur.

Ezcümle 1948’de, 1979’da ve 2013 yılında İhvan’ı Müslimin Filistin mücadelesine sahip çıktığı için çok ağır bedeller ödemiş, hareketin kurucu lideri katledilmiş, hareketin siyasal lideri Mursi yine bu çizgide olduğu için katledilmiştir.