Mesele eşek olup-olmama meselesidir
Yeryüzünde iki hattın kapışmasına şahit oluyoruz.
Kabaca tasnif edecek olursak sömürenler ve sömürülmeyi kabullenmeyenler.
Latin Amerika’da sol direniş hattı demektir. Amerikan/Batı emperyalizminin sömürgeci/talancı Yeni Dünya Nizamına/globalleşmeye karşı önce sosyalist söylemle inşa edilen bu hat hızla yerli ve milli bir karaktere bürünüyor.
Afrika’nın derinliklerindeki özgürlük hareketlerinin tamamı birinci hattı temsil eder. Kısaca biz buna bağımsızlıkçılar hattı diyoruz. Müslüman olmayan ülkelerde bu hattı genelde solcular temsil ediyor. Kabullenelim ya da etmeyelim realite bu.
Aslında İslam başat bir aktör olmayana kadar İslam Dünyasında da solcular bağımsızlıkçı bir çizgideydi, yani ana hattı onlar tutuyor, Amerikan/Batı emperyalizmine karşı çıkıyorlardı. Ne zamanki Müslümanlar güçlü bir sesle sömürgeciliğe karşı sesini yükseltti, alternatif oldu, İslam Dünyasındaki sol hareketler sömürgecilerin safına geçmeye başladı. Muhtemelen bunda yaşam şeklinin etkisi vardı.
Yaşam şeklimi değiştireceğime, zihinsel duruşumu değiştiririm ilkelliği pek çok sol grup ve kişiyi esir aldı. Evveli Amerikan karşıtlığı ile başlayan bir ömrün ahiri Amerikan uşaklığı olmamalıydı, ama oldu.
Artık sömürü karşıtlığı hattın bayraktarlığı İslamcı kökten gelen yapı ve partilerin elinde idi.
İhvan’ı Müslimin hareketinin devrilme nedeni işte bu hattın sakinlerinden olmasından kaynaklanır.
Yıllarca El fetih Hareketine laik yaşam şeklinden dolayı destek veren ve Filistin direnişine arka çıkan Batı ülkeleri direnişin ve dahası sömürü karşıtlığının İslamileşmesi ile Filistin meselesinde 3 maymunu oynamaya başladı.
2002 yılında kurulan Ak Parti sömürü karşıtı bir çizgide doğmamıştı. Evet, partiyi kuran kadronun zihinsel yapısı bağımsızlıkçıydı. Yani sömürülme karşıtıydı ama belki de mevcut konjonktür Amerika ile işbirliğini gerektirdi. Lakin son yıllarca iktidar ile Amerika arasında yaşanan tüm gerilimleri açıklayacak cümle sömürüye giden yolların yavaş yavaş kapatılma durumudur.
Kabullensek de kabullenmesek de sosyolojik olarak Nur Cemaati/Milli Görüş/Ak Parti tabanı/Hüda Par/Tarikatlar ve Kürdü ile Türkü ile muhafazakârlar birinci hattır. Anti sömürgecidirler. Bu sömürgeci karşıtlıkları beslendikleri havzaya göre sert ya da yumuşak olabilir. “Zamana yayarak karşı duralım” diyenler de var “bugünden tezi yok sömürgecileri kovalım” diyenler de. Tartışma mevzusu zemin-zaman bağlamındadır yoksa globalleşen Batı emperyalizmine bu kanattan sempati besleyen kimse yoktur.
İkinci hatta ise Kemalistler/LGBTİler/sosyalistler/PKK var. Bunlar seküler yaşam şeklini önceledikleri için Batı’nın sömürgeci yüzünü görmek istemezler. Sloganları antiemperyalisttir lakin neredeyse tüm uygulamaları Amerikan menfaatleri ile uyumludur.
İslam dünyasında halklar arasındaki bu hat yarılması sanırım sadece Tunus’ta Türkiye’de var.. Halkı İslamcılık(yerlilik) ile sekülerlik arasında ikiye bölünmüş başka da bir ülke yok.
Misal Suriye’de elitist bir laik halk yok, Mısır’da yok, Yemen’de yok, Arabistan’da da yok...
Zaten küresel Batı emperyalizmi bir hat oluşturamadıkları ülkelerde yönetimin Krallıklar ve diktatörlüklerde olmasını bir strateji olarak sürdürüyor.
Suud Krallık Yöneticilerinin elbiselerine bakacak olursanız, sarığı ile cübbesi ile onları birinci hattan(yerli-bağımsızlıkçı) sanabilirsiniz. Oysa meseleyi sömürülmeyi hazmetme ya da etmeme bağlamında ele alırsanız Suud Krallık Yöneticilerinin zihinsel olarak Bir Sipsi ya da bir CHP’ye karşılık geldiğini fark edersiniz.
O halde İslam dünyasındaki bu iki hattı Batı ile sorunu olmayanlar ve Batı için sorun olanlar diye ikiye ayırmak gerek
Nasıl ki Müslüman olmayan Castro birinci hattır, Maduro birinci hattır, Chavez birinci hattır, Kuzey Kore lideri Kim birinci hattır. Aynı şekilde kendisine Müslüman’ım diyen Kesnizani ikinci hattır, Suud ikinci hattır, BAE ikinci hattır, fettullahçılık ikinci hattır
O halde ben Amerika’nın mayın eşeği olmam diyenler birinci hattır Amerikan uşakları ise diğer hattır.