MUTLULUK MASALI
Bir varmış bir yokmuş. Kaf dağının ardındaki bir yerde bir aile yaşarmış. Fakirlik ve yoksulluk içerisinde yaşarlarmış ama mutlu ve huzurlu bir hayatları varmış. Evin erkeği sabah erken kalkıp “ya nasip!” Diyerek gün boyu çalışır, helalinden kazanmaya gayret edermiş. Evin hanımı da eşinin getirdiğine razı ve memnun olurmuş. Her zaman Allah’a hamd eder itaat ve ibadet ederlermiş. Evlatları da bu huzur dolu ortamda yudum yudum saadet suyundan içermiş. Anne ve babalarına karşı itaatkâr ve yardımcı olur, Rablerine de boyun eğerlermiş. Çoğu zaman sofrada yalnızca bir tas çorba, ekmek ve soğan olsa da sanki bal ve şeker yerlermiş. Yüzlerinde tebessüm, kalplerinde birbirlerine karşı muhabbet, davranışlarında saygı ve edep varmış ya; o yetiyormuş onlara. Eşyanın lüks olanında, elbisenin atlasında, yemeğin etlisinde yokmuş gözleri. O kadar güzel bir birlik varmış ki aralarında dağlar düşse üstlerine birlikte kaldıracak güçleri varmış adeta. Çünkü birlikteliğin gücü yenilmezmiş. Bu birlikteliğin gücü muhabbet, muhabbetin kaynağı da saygı, hoşgörü ve anlayışmış. Birbirlerinin eksik ve kusurlarını en zarif şekilde gidermeye çalışır, bahane aramazlarmış. Arada olan bazı ufak yanlışları da görmemeye çalışır, huzurlarını gölgelemezlermiş. Evin hanımı ibadet, itaat, teslimiyet, tevazu, kanaatkâr ve tesettürüne çok dikkat edermiş. Bu yüzden evlatlarına sözden ziyade davranışlarıyla çok güzel bir örnekmiş. Evin erkeği de ailesini candan koruyup kollar, adil davranır, nazikçe muamelede bulunurmuş tüm fertlere. O kadar merhametliymiş ki; dışarda yorulsa da evde ailesine de yardımcı olmaya çalışırmış. Aile fertleri de ona hürmette asla kusur etmezmiş. Hem adam hem de eşi birbirlerinin yüzünde cenneti görüyor cenneti yaşıyormuş adeta. Dışardaki tüm olumsuzluklar kapının ardında kalır, evin içine sadece huzur dolaşırmış. Birçok meşguliyetleri olsa da birbirlerini asla ihmal etmez, duyarsız ve ilgisiz bırakmazlarmış. İşleri hep istişare ile hallederlermiş. Verilen kararlara saygı duyulur, kimse başına buyruk davranmazmış. Hanım eşine eşi de hanımına bağlı olunca dışardaki müdahalelere gerek kalmazmış. Ailenin reisi olan baba evlatlarını çok sever, terbiyeleriyle ilgilenir, merhametle davranırmış. Oturduğu sofradan çocukları doymadan kendini doyurmazmış. Fedakar ve müşfik babanın evlatları da merhamet ve şefkatli olmayı öğrenirmiş böylece. Bu güzel birliktelik sürmüş yıllar boyu. Nice zorluklar, yokluklar ve bolluklar yaşamışlar beraber. Ama huzur ve saadetleri hiç bozulmamış. Fitneciler, hasetçiler, kötü niyetliler hiçbir zaman bozamamış birlikteliklerini. Allah için O’nun rızası üzere olan bu müessesede sadece Allah ve Resulü’nün hakemliği geçerliymiş. Bu yüzden boş ve faydasız çözümlere ihtiyaç duymazlarmış.
Yıllar geçtikçe yüreklerdeki muhabbet daha da kökleşmiş. Yüzlerde artan çizgi ve kırışıklığı, saçlara düşen akları kim görsün? Sanki her biri ilk evlendiği gibiymiş. Muhabbet hep taptaze kalmış gönüllerde. Tıpkı Allah Resulü (s.a.v) ve Hz. Aişe validemizin arasındaki muhabbet diyaloğu gibi. Hani hz. Aişe validemiz Resululla’a soruyorlar:-“Ey Allah’ın Resulü! Beni seviyor musunuz?”
Resulullah (s.a.v): -“Evet ya Aişe!”
Hz. Aişe: - “Peki nasıl seviyorsunuz?”
Resulullah (s.a.v): “İlk günkü gibi, kör düğüm gibi ya Aişe!” diye cevap veriyorlar. İşte bu ailenin örneği Resulullah’ın (s.a.v) ailesiymiş. Örneği Resulullah olan bir aileye zeval gelir mi hiç?
Bu güzel ve örnek aileler Kaf Dağında, masal ve hikayelerde kalmasın diye şöyle dua ederek bitirelim hikayemizi: Ya Rabbi! Bu örnek ailelerimizi çoğalt. Bu ailelerden nice örnek aileler çoğalt ve toplumu bu ailelerle mayalayıp ayağa kaldır ki kurtuluş ve felaha erelim. Resulün(s.a.v) ve Âli hürmetine. Amiiin