Nebevi Yol ve Siyaset
Tarih boyunca, Peygamberlerin misyonunu sürdürme gayesiyle mücadele eden pek çok şahsiyet olmuştur. Bu şahsiyetler ömürleri boyunca İslam’ın yeteri kadar tanınması, bilinmesi ve anlaşılması için gayret göstermişler, zaman ve zemin müsait olduğunda siyasi alanda da çalışmalar yapmışlardır. İslam’ın adalet anlayışının hâkim olması için mücadele eden şahsiyetler, sadece nasihat ve öğütle iktifa etmemişler; İslami bir nizamın yeryüzünde kaim olması için bilfiil siyasetle de iştigal etmişlerdir.
Allah-u Teâlâ kimi ayetlerde siyasi bir iktidarın vücuda gelmesi için Peygamberleri şahsında sorumluluk sahibi tüm Müslümanlara şu şekilde dua etmelerini emretmiştir “Ve şöyle de: Ya Rabbi; beni, doğru bir girişle girdir ve doğru bir çıkıştan çıkar, bana kendi indinden, yardımcı bir kuvvet (iktidar/hükümet) ver.” (17/80) Bu ayetin tefsirini, ‘İslam’da Hükümet’ adlı kitabın mütercimi Hurşid Ahmed şöyle açıklar; “Bu ayet, Hicret-i Nebevi’den pek az önce nazil olmuştur. O zamanın görünürdeki durumu göz önüne getirilirse, hükümetin ve iktidarın ehemmiyet derecesi kendiliğinden aydınlanmış olacaktır.”
İslami hareketlerin siyasetle ilişkisi ve siyasi alandaki çalışmalarının nasıl olması konusuna gelince… Öncelikle, siyaset ile din’in -yani İslam’ın- birbirinden ayrı olmadıkları, şartlar ve zaman müsait olduğunda birbirlerinin tamamlayıcısı oldukları konusunda hemfikir olmak gerekir. Zira tevhid önderlerimizin hayat mücadelelerine baktığımızda, Allah’ın emir ve yasaklarını daha geniş bir alanda uygulamak için İslami bir siyaseti takip ettiklerini görürüz. Yani Allah’ın kanunlarının yeryüzünde hâkim olması için çağın imkânlarını kullanmada geri durmamışlar, İslami bir iktidarı vücuda getirmek için gece-gündüz demeden çalışmışlardır. Dolaysıyla bugün bazı kesimlerin, “Siyaset, Müslümanları Allah’a kulluktan alıkoyar” düşüncesinin yanlış ve yersiz olduğu sonucu ortaya çıkar.
İslam’ı ölçü alan Müslüman bir siyasetçinin ya da bir İslami hareketin izleyeceği siyaset, elbette Allah’a yaklaştıracak bir siyaset olacaktır, olmalıdır. Eğer izlenecek siyaset, Allah’a kulluktan alıkoyacak bir siyaset olacaksa, zaten o siyasete “İslami siyaset” denmesinin bir anlamı olmaz. Günümüzdeki siyasetin değişkenliğinden ve politikacıların verdikleri sözleri tutmamalarından dolayı hassasiyet sahibi Müslümanlarda oluşan “Siyasetin değişkenliği ve kaypaklığından dolayı iyi bir Müslüman siyasetten uzak durmalıdır” algısı doğru değildir. İyi bir Müslüman, siyaset alanında da dürüstlüğü, güvenirliği ve toplumun faydasına yapacağı çalışmalarıyla örnek ve öncü olandır.
Sevgili Peygamberimiz, İslam’ın adalet anlayışının hâkim olması, zulüm ve zorbalığın sona ermesi, ifsad edicilerin planlarının akim kalması adına İslam devletini kurmak için hayatı boyunca mücadele etmedi mi? O’nun mücadelesi sadece namaz, oruç, zekât ve haccın şartlarını anlatmak mıydı acaba? Elbette ki, hayır! Mücadelesi, nebevi mesajın yeryüzünde hâkim olması içindi. Sadece İslam’ın bazı farziyetlerinin bilinmesi için değildi.
Zaten bu sebepler dolaysıyla mücadelesini İslam devletinin kurulmasına kadar sürdürdü. Tabi İslam devletinin kurulmasından sonra da mücadelesinden, görev ve sorumluluğunu yerine getirmekten geri durmadı. Her daim İslami mücadelesini sürdürmeye devam etti. Böylece asırlar önce inşa ettiği İslam devletinde izlediği siyaseti, günümüz Müslümanlarına, dolaysıyla da İslam’ı ölçü alarak çalışma yapan çağın Müslüman siyasetçilerine miras bırakmış oldu.
Bugün siyaset yapan politikacılar verdikleri söze sadık kalmıyorlarsa, diğer siyasi oluşumları düşman görüyorlarsa, toplumun maslahatı için gerekli olan çalışmalar yapmıyorlarsa, İslam’ı ölçü alarak hareket etmiyorlarsa, ahlaksızlıkları normalleştiren ve aileyi dağıtan sözleşmelere imza atıyorlarsa… Bu demek değildir ki aziz İslam’ı hayat nizamı olarak gören Müslüman bir siyasetçi de bunları yapacak…
Elbette, Müslüman bir siyasetçinin izleyeceği ve takip edeceği yol, dünya ve ahiret huzuruna vesile olan “nebevi yol” olacaktır. Ki bu yol, sevgili Peygamberimizin, ümmetin sorumluluk sahibi Müslümanlarına bıraktığı bir mirastır. Ümmetin sorumluluk sahibi Müslümanları bu mirasa Kur’an ve sünnetten şaşmadan sahip çıktıklarında, yapacakları her işte ve atacakları her adımda muhakkak kazançlı çıkacaklardır.