Kudüs için fiili adımlar atalım
Her yıl Ramazan ayının son Cuma’sında Dünya Kudüs Günü adıyla bir dizi etkinlik oluyor. Bu sene, dünyayı etkisi altına alan küresel salgından dolayı etkinlikler iptal edilmiş durumda. Ancak duyarlı Müslümanların çoğu, etkinlikler olmamasına rağmen Dünya Kudüs Günü ile ilgili açıklamalar yaptı. Kudüs’ün kendileri için vazgeçilmez olduğunu ve siyonist işgalden kurtarılması için tüm Müslümanların birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi gerektiğine vurgu yapıldı. Yazımın hemen başında, salgınla mücadele edilen zorlu bir dönem olmasına rağmen Kudüs’ü gündemlerine alıp açıklamalar yapan, Kudüs’e sahip çıkan bütün Kudüs sevdalılarını saygıyla selamlıyorum. Allah hepsinden razı olsun.
Evet, Kudüs biz Müslümanlar için her daim vazgeçilmezdir. Kudüs bir İslam diyarıdır. Hz. Ömer zamanında özgürleşti Kudüs’ümüz. Kudüs’ü fetheden İslam ordusu, o diyarları aslına çevirdi. Hz. Ömer’le özgürleşen Kudüs, 470 yıl Müslümanların kontrolünde kaldı ve İslam 5 asır hâkim oldu o diyarlara. Tarihler 1099’u gösterdiğinde haçlılar o mübarek beldeyi işgal etti. Müslümanları katletti, kutlu beldeyi yağmaladı. 88 yıl haçlıların elinde kaldı.
Daha sonra kahraman bir komutan daha ortaya çıktı. Kudüs işgal altında olduğu müddetçe gülmemişti o komutan. İslam beldesi olan kutsal şehri haçlıların elinden kurtarmak ve özgürlüğüne kavuşturmak için bir sefere çıktı. Seferde Allah onu muzaffer eyledi. Şarkın en sevgili sultanı olarak da bilinen o büyük insan Selahaddin-i Eyyubi’ydi. Komutan Selahaddin Kudüs’ü esaretten kurtardı.
Kudüs sonraki dönemlerde Osmanlı’nın hâkimiyetinde kaldı. Ancak siyonist-haçlı ittifakının kutsal şehir üzerinde şeytani planları ve sinsi niyetleri vardı. 1897’de Basel Konferansı’yla bu sinsi niyetlerini ilk defa ortaya koydular. O dönemin Osmanlı padişahı olan Sultan Abdülhamid, siyonistlerin şeytani niyetlerine karşı çıktı. Kudüs’ün bir parça toprağının dahi pazarlık konusu edilmesine rıza göstermedi. Dönemin egemen güçleri, bu sefer Sultan Abdulhamid’e karşı planlar yapmaya, onu tahtan indirmeye çalıştılar. Önce onu tahtan indirdiler, sonrasında da Osmanlı’nın yıkılışına zemin hazırladılar.
Tarihler 1917’yi gösterdiğinde İngilizler Filistin topraklarını işgal ettiler. Sadece işgalle yetinmeyip Balfour Deklarasyonu’yla Kudüs’ün ve Filistin’in yahudilere verileceğini ilan ettiler. 1948’de ise Birleşmiş Milletler kararıyla israil’in kuruluşunu ilan ettiler. Siyonistlere en büyük desteği emperyalistler verdi. Ne acı ki kuruluş ilanındaki süreçlerde Türkiye de israil’i tanıdığını açıkladı. Kuruluşunu ilan eden israil’in amacı, Filistin topraklarının tümüne hâkim olmaktı. Ancak o günlerde bu şeytani amaçlarını gizlediler. Özellikle haçlı zihniyetinin kendilerine verdiği sınırsız destek siyonistleri Filistinlilere karşı zulüm işleme ve katliam yapma konusunda pervasızlaştırdı.
Bağımsızlığını ilan ettiği tarihten sonra özellikle Gazze’ye yönelik defalarca saldırılar gerçekleştirdi ve tarihin kara sayfalarına kaydedilen vahşi katliamlara imza attı. 1967 yılında ise Kudüs ve Mescid-i Aksa siyonistler tarafından fiili olarak işgal edildi. İşgal hala devam ediyor. İşgalle birlikte yahudiler için yerleşim yerleri inşa edilmeye başlandı. İşgal günden güne genişledi. Zulüm ve katliamlar günden güne artarak sistematik hale geldi. 2017’de ABD Başkanı Trump evvela Kudüs’ü terör şebekesi israil’in sözde başkenti olarak tanıyan kararını açıkladı. Sonraki süreçlerde de israil büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıdı. O günlerde dünya Müslümanları meydanlara inerek bu kararı tanımadıklarını açıkladılar. Ancak büyük şeytan ABD, siyonist israil’in emellerine ulaşması için her türlü adımı attı ve hala da atmaya devam ediyor.
Siyonist-haçlı ittifakı dün olduğu gibi bugün de devam ediyor. İslam âlemi ABD ve israil’in bu şeytani adımlarına ve girişimlerine karşı yekvücut olmak zorundadırlar. Onlar söz konusu Müslüman düşmanlığı oldu mu birleşebiliyorlar. Peki, biz Müslümanlar neden haçlı-siyonist ittifaka karşı birleşemiyoruz?
Kudüs İslam’ındır; Kudüs Allah’ın Müslümanlara vaadi ve sevgili Peygamberimizin emanetidir. Bu emanete sahip çıkmak Müslümanların boynuna borçtur. Müslümanlar hem birey olarak hem de toplumsal olarak da bu sorumluluklarını yerine getirmek adına çalışmalar yapmalıdırlar. Kudüs bir İslam memleketidir, Mescidi Aksa Müslümanların ilk kıblesidir. Müslümanlar Kudüs’ten asla vazgeçmeyeceklerdir. Biliyoruz ki Kudüs özgür değilse, ümmet esaret altındadır. Kudüs özgürse, Müslümanlar da özgürdür.
Kudüs’ün özgür olması, âlemi İslam’ın vahdetine bağlıdır. Vahdetin oluşması için Müslüman ülkelerin evvela bir araya gelmesi gerekmektedir. Müslümanlar önce kendi aralarında birlik oluşturmalıdırlar. Zaman Müslümanların aleyhine geçmektedir. Onlar her gün Filistin konusunda emellerine ulaşmak için adımlar atıyorlar. Biz ise attıkları adımlardan sonra açıklamalar yapıyoruz. Ancak artık Müslümanlar olarak bizlerin Filistin konusunda, kutsal belde Kudüs konusunda, ilk kıblemiz Aksa konusunda fiili adımlar atmalı, etkin kararlar almalıyız. Yoksa Kudüs’ümüz göz göre göre elimizden kayıp gidecektir. Zaman henüz varken, Kudüs için birlik oluşturma konusunda çok ivedi kararlar almalı, işgalin ve siyonistlerin sistematik hale getirdikleri zulmün son bulması için harekete geçmeliyiz. Birlikten güç doğar; birlik olursak ve vahdeti sağlayabilirsek siyonistlerin ve emperyalistlerin emelleri gerçekleşemeyecektir.