Asıl hedef gönüllerin fethidir
Bir şehir fethedilecek. O şehrin adı Mekke. Allah’ın nazarında şehirlerin en hayırlısı olan yer. Karar verilmiş, ordu yola çıkmış. Sayıları, on binden fazla.
Ordunun komutanı; aziz bir rehber, insanlığa önder bir Peygamber. Çok hassas, çok sakin, çok mütevazı, aynı zamanda izzetli ve asil. Ordusundaki askerlere kan dökmemelerini söylemiş. O kutlu şehri kan dökmeden alma isteği var çünkü.
Hedefinde sadece Mekke yok, zira Mekke’nin fethedileceğinden emin. İstiyor ki Mekke’yle birlikte gönüller de fethedilsin. İnsanlar şirk bataklığından kurtulup tevhid inancıyla tanışsın, nebevi mesajın muhatabı olsun.
Allah’ın yardımı O’nunla, başında bulunduğu İslam ordusuyla. Orduda bulunan sahabelerde bir heyecan, bir bekleyiş var. Nasıl olacak bu fetih diye merak içindeler.
Yaşanan bütün gelişmelere şahit olan Mekke’nin ileri gelenlerinden Ebu Süfyan, İslam ordusuna karşı koyulamayacağını anlıyor. Tereddütleri olsa bile Müslüman oluyor, Allah’a iman ediyor.
Allah Resulü, Mekke’ye girmeden önce bir emirname çıkarıyor; “Her kim Kâbe’ye sığınırsa emniyettedir. Her kim evine kapanır ve İslam ordusuna karşı koymazsa emniyettedir. Her kim Ebu Süfyan’ın evine sığınırsa emniyettedir.”
Peygamberin nebevi stratejisi, İslam ordusuna zafer getiriyor. Ufak tefek sıkıntılardan sonra İslam ordusu, Mekke’ye girmeye başlıyor.
Yeryüzünün en hayırlı şehri, insanların en hayırlısı tarafından fethediliyor. İslam ordusu, Resul-i Ekrem önderliğinde Mekke’ye giriyor. Fetih tam da istenilen gibi oluyor. Büyük çarpışmalar olmadan, kan dökülmeden gerçekleşiyor.
Muzaffer bir komutan olarak ve mütevazı bir şekilde şehre kan dökmeden giriyor kutlu Nebi. Şehri yağmalamak yok! Esir almak yok! İntikam duygusuyla hareket etmek yok! İnsanları hor ve hakir görmek yok! Ganimet paylaşımı yok!
Nübüvvetin başladığı tarihten sonraki on üç yıl boyunca kendisine her türlü zorluğu çıkaran, hakaret eden, hatta öldürmek isteyen insanlardan hesap sormak yok!
Kibirlenmek, gururlanmak, hâşâ büyüklenmek yok! Gözyaşları içinde büyük fethi nasip eden Allah’a şükür var, teşekkür var, istiğfar var…
Böyle bir davranışı ancak insanlara rahmet olarak gönderilen bir Peygamber yapar. Böylece bu asil davranışıyla gönülleri de fethediyor aziz Peygamber.
Devesinin üstünde Rabbine hamd ede ede Kâbe’ye doğru ilerlerken insanlar O’nun haklarında nasıl bir hüküm vereceğini merak ediyorlar.
Ancak O, evvela Kâbe’yi putlardan temizlemek istiyor. O yüzden ilk önce Kâbe’ye giriyor ve “Hak geldi Batıl zail oldu” ayetini okuyarak bütün putları bir bir yere deviriyor.
Kâbe’nin avlusunda bekleyen insanlara da bir şeyler söylemesi gerek gönüller sultanı Peygamberin. Dilinden dökülen şu sözler, insanların kalplerinin İslam ile şereflenmesine vesile oluyor; “Bugün size ancak Yusuf (as)’ın kardeşlerine söylediğini söyleyeceğim. Bugün size bir kınama, ayıplama yok. Gidiniz, hepiniz serbestsiniz ve hürsünüz…”
Nebevi mektebin muallimi Efendimiz, o günkü örnek davranışıyla gönüllerin nasıl kazanıldığını göstermiş oldu bütün Müslümanlara.
Büyük ve güçlü bir ordu hazırlayarak şehirler fethedilebilir, ancak gönülleri kazanmak için çok daha fazlasına sahip olmak gerekir.
İşte aziz Peygamber, gönülleri kazanmak hedefindeydi. Allah’ın yardımıyla şehirlerin anası Mekke’yi fethederken insanların gönüllerinin İslam ile şereflenmesine de vesile oldu.
Yaşadığımız asırda ne kadar da ihtiyaç var Resulullah’ın bu nebevi anlayışına. Resulullah’ın anlayışında insana değer var, sevgi var, kıymet var, yaşatmak var.
O’nun anlayışında dünyevi çıkar için bir şehre hâkim olmak yok, bir toprak parçasına sahip olmak yok. Asıl hedef; gönüllerin fethidir, bir şehre hâkim olurken oradaki insanların kalplerinin İslam’la şereflenmesidir.
Hz. Peygamber’in fetih ruhunu günümüze taşımak için biz Müslümanların silkinmeye ve yeni bir dirilişe ihtiyacı vardır. Bunun için de o kutlu insanı tam manasıyla örnek almak ve nebevi anlayışla hareket etmek gerekmektedir. Biz Müslümanlar için ne zaman ki gönül kazanmak asıl hedef olduysa, işte o zaman hiçbir güç bize galebe çalamayacak ve insanlar bölük bölük İslam’a gireceklerdir.