Çözüm Hakkaniyettedir
İnsanlar, çözdükleri veya çözmeye çalıştıkları problemlerinde hak ve hakikatten, adalet ve eşitlikten, izan ve insaftan uzaklaştıkça; huzur ve mutluluktan, istikrar ve kararlılıktan, güven ve itimattan da uzaklaşıyorlar.
Hayatlarında gerçekleştirmek istediklerini gerçekleştiremiyorlar. Asıl söylemeleri gerekenleri söyleyemiyorlar. Davranmaları gerektiği gibi davranamıyorlar. Objektif yaklaşmaları gereken olaylara karşı tarafsız yaklaşamıyorlar... Bilahare, ilk başta İslami sonrasında da insani görev ve sorumluluklarını yerine getiremiyorlar.
Genelde ülkemizdeki, özelde ise bölgemizdeki hakkaniyetten yoksun insan profili bu şekildedir. Hakkaniyetten yoksun diyorum, zira bu hasletten yoksun olmayan insanlar, zaten bu durumlar ile karşılaşmazlar.
Hak ve adaleti gözeten, doğru ve yanlışa azami derecede dikkat eden, helal ve haramın arasını kalın çizgilerle ayıran insanlar; karşılaştığı sorun ve problemleri insani ve İslami yöntem ve önerilerle çözmeye çalışırlar.
Böyle yaptıklarında, yani sorunları İslami yöntemler ile çözmeye çalıştıklarında, hem sorunların çözümü esnasında hem de sonrasında kalıcı sonuçlarla karşılaşırlar.
Peki, sorunların çözümü İslami yöntemlerle olduğu tecrübelerle sabit olmasına rağmen, neden ülkemizdeki bazı sorunlar yıllardır çözülemiyor? Sorunları çözmeye çalışanlar hiç mi hakkaniyeti gözetmiyorlar?
Demek ki sorunları çözmek isteyenler; hakkaniyetten yoksundurlar, samimi ve gerçekçi değiller ve sorunu ortadan kaldırabilecek adımları da atmıyorlar. Yoksa sorunlar kangrenleşmiş olsa bile, bugüne kadar çözülmesi gerekirdi.
Biliyorsunuz ki, ülkemizde yıllardır süregelen sorunlar bir türlü çözülemedi. Aslında başa gelen her hükümet ilk zamanlarında, ülkenin gelişimine engel teşkil eden sorunları çözmek için gerekli çalışmaları yaptı. Sorunların çözülmesine katkıda bulunacak kişi ve kurumların bir kısmı ile görüşmeler/açılımlar, istişareler, fikir alışverişleri de yaptı.
Bu görüşmeleri bazen kapalı kapılar ardında gerçekleştirdi; sorunu sessizce ortadan kaldırmayı amaçladı. Ama yine de sorunlar bir türlü çözülemedi.
3 Kasım 2002`den beri iktidar olan AKP, ilk zamanlarından bu güne kadar da ülkenin kangrenleşmiş sorunlarını çözmek için gerekli çalışmalar ve açılımlar yaptı. Yıllardır çözülemeyen sorunları iktidarları döneminde çözeceklerini vaat etti.
Kürt sorunu başta olmak üzere, terör/PKK sorunu, başörtü sorunu, işsizlik sorunu, enflasyon sorunu, eğitim sorunu, sağlık sorunu vs gibi sorunları öncelikli gündem maddeleri yapacaklarını açıkladı.
3 Kasım 2002 yılından bu yana geçen 10 yıl gibi bir zaman içerisinde AKP birçok sorunu çözmeye çalıştı. Kimi sorunları ortadan kaldırmaya çalıştığı zaman herhangi bir engel ile karşılaşmadı. Kiminde engeller ile karşılaştığı için, kimi sorunda ise yanlış politika izlediği için sorunları çözemedi.
Hiç kuşkusuz AKP`nin başarısız olan hatta iflas eden bir politikası da, Kürt sorununda izlediği politika oldu. Kürt sorununu çözmek için açılımlar yaptığında, temsiliyet sorununu ortaya çıkardı. PKK`nın siyasi temsilcilerini, Kürtlerin temsilcileri olarak gördü. Hâlbuki PKK`nın siyasi temsilcileri bütün Kürtlerin temsilcileri değil, sadece PKK`ya destek verenlerin temsilcileriydiler. Ama hükümet bu gerçeği geç fark etti.
Oysa bölge insanından hangisine de sorsaydılar, PKK`nın bütün Kürtleri temsil etmediği sonucuna varabileceklerdi. Hükümet ise bunu yapmayıp, bir süre bu yanlışlıklarına devam etti.
Hükümetin yanlış Kürt politikası yüzünden, çözülmesi gereken sorun çözülemez duruma geldi. Diğer taraftan PKK`nın siyasi temsilcileri de kendilerine verilen değeri/temsiliyeti anladıkları için söylemlerini sertleştirip, isteklerini fazlalaştırdılar. Sorunun çözülmemesi için, işi yokuşa sürdükçe sürdüler. Zira onlar için sorunun çözümü, rant ve çıkarlarının sonu anlamına gelebilirdi.
Hükümetin Kürt sorunundaki başarısızlığı, terör sorununa da yansıdı. Çoğu zaman terör/PKK sorunu ve Kürt sorunu birbirine karıştırıldı. Kürt sorununu çözmek isterken terör sorununu, terör sorununu çözmek isterken Kürt sorununu konuştu ve böylece farkına varmadan da olsa PKK`nın ekmeğine yağ sürmüş oluyordu.
Zaten PKK ve siyasi temsilcilerinin de istediği ve hedeflediği buydu. Onlar/PKK ve siyasi mümessilleri kendilerini Kürtlerin temsilcileri olarak görüyor ve kamuoyunun da onları bu şekilde görmelerini istiyor; onların bu istediklerini de ilk önce hükümet yetkilileri yerine getiriyordu.
Oysa defaatle dile getirildiği gibi, Kürt sorunu ayrı bir sorun terör sorunu da ayrı bir sorundur. Bu iki sorun ayrı ayrı görüldüğünde ve çözümleri için hakkaniyetle uğraş verildiğinde; daha rahat ve kolay bir biçimde çözülebileceği görülecektir.
Ama maalesef iki sorunda çözülmeden önümüzde duruyor. Özellikle PKK sorununun günden güne çözümsüzlüğe doğru gitmesi, ülkenin geleceği ve bölgenin mazlum halkı için endişe vericidir. Çünkü PKK`nın -geçmişte olduğu gibi- ülkeye ve mazlum Kürt halkına verdiği zararlar ortadadır.
Peki, yıllardır üzerinde çalışmalar, açılımlar, istişareler, görüşmeler vs yapılmasına rağmen çözülmeyen Kürt sorunu nasıl çözülebilir? Hükümetin ne yapması lazımdır ki sorunlar çözüme kavuşsun?
Hükümet, gerçekten sorunların çözümünü istiyorsa, Hizbullah Cemaati`nin lideri Edip Gümüş`ün ifadesiyle, “Allah`ın insanlara ve ırklara vermiş olduğu temel haklar kendilerine teslim edilmedikçe bu tür sorunların köklü bir çözüme kavuşması imkânsızdır” gerçeğini göz ardı etmemelidir. Yani sorunlara Müslüman`ca yaklaşmalı, İslami çözüm yöntemleriyle çözmeye çalışmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, çözüm ve kurtuluş hakkaniyettedir. Hakkaniyette, İslami hassasiyet sahiplerinin hak ve adalet anlayışındadır. İslami hassasiyet sahibi Mustazaf Kürtlerle hiçbir dostlukları ve benzerlikleri bulunmayanları memnun etmek üzere geliştirilen plan, program ve görüşmelerde değildir.