Elbise(libas) bedeni örten örtü mü? Yoksa vücudu teşhir eden örtü mü?
Bismi Teâla
Kâinattaki her canlının kendine has bir dış örtüsü bulunmaktadır. Bir bakıma uzun süre canlılığı, diriliği dış örtüsüne bağlıdır. Ağaç ve meyveleri çepeçevre saran kabukları adeta onları hayata bağlayan zırh gibidir. Ağacın gövdesindeki kabuk soyulunca ağacın kuruduğuna şahit olunurken; meyvelerin kabuğunun soyulmasıyla çürüdüğü görülür. Dolayısıyla giyinmek, genetik eğilimlerden birisidir. Nebatatın olsun hayvanatın olsun, her türün kendi yaratılışına uygun bir libası vardır. İnsanoğlunun libasının ölçüsü de olmalı, değil mi?.. Zira insanın ilk evi
elbisesidir.
Günümüzde moda sektörü karşısında, inanan kadının pozisyonu nasıl olmalı? Modernizm karşısında kadın; değişim ve başkalaşımı ayırt etme becerisini gösterebilecek mi?
Sözlükte moda: Süslenme özentisi ya da değişiklik gereksinimiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik. Belirli bir süre bir şeye karşı toplumca gösterilen aşırı, yaygın düşkünlük anlamlarına gelmektedir. Günümüzde dokuma ve giyim endüstrisi günlük, aylık, mevsimlik elbiseleri moda olarak sunmaktadır. Para sermayeleri ne yazık ki kadın üzerinde büyük rantlar çevirmektedir. Zira masumane bir biçimde bu hizmeti(!) sunmamaktadırlar. Onlara göre Batılı/batılılaşmış kadın; yalnız vücudunu ortaya koyan elbiselerle giymekle kalmamalı, aynı zamanda elbiselerini sürekli değiştirmeli ki, dokuma ve kumaş endüstrisi yaşasın. Besmele ile başlamayan ya da öteki alemde ‘`hesap sorulabilir`` düşüncesiyle imalat yapmayan sektörlerde hüsnü niyet aranabilir mi?..
Moda sektörü, çok sinsi bir şekilde halkları Müslüman olan toplumlarda kadını başkalaşıma itmektedir. Özellikle Osmanlının son zamanlarında başlayarak cumhuriyet dönemiyle hızla artan batılılaşma sevdasının bize faturası çok ağır olmuştur. Çağdaşlaşma, modernleşme adına bu toplum o gün bugündür kendi öz kültürünü yaşamaktan yoksun bırakılmamış mıdır?
30.01.2012 tarihli yazısında yeni akit gazetesinden Ali Eyvaz`ın ‘`Sırlarıyla Öldü`` isimli makalesinden bir alıntı yapalım. Yarışmayı gören Halit Turhan Bey`in anlatımlarına göre;
“1932 yılında Belçika`nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla dünya güzellik yarışması düzenlenmiştir.1913 yılında doğan Keriman Halis, bu yarışmaya Türkiye`yi temsilen katıldı. Günlerce Spa şehrinde kalan güzeller, çeşitli kişilerle görüştü ve konuştular. Yarışma gününde jürinin önünden kızlar birer birer geçip giyimleriyle, bakışlarıyla, tebessümleriyle puan toplamaya çalıştılar. Jüri salona geçip, puan değerlendirmesi yapmak istedi. Başkan kürsüye geçerek, ‘Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa`nın, Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa bitirmiştir. Bir zamanlar sokağı bile pencere arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı, zaferimizin tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz` demişti.”
Bu hadise, kişilerin öz kimliğini değiştirip, diğerleri gibi yaşamalarının ne kadar üzücü bir örneğini teşkil ettiğini anlatmaya yeter sanırım..!
Küresel güçlerin halkı Müslüman olan toplumlara karşı asıl niyetlerinin hinliğini göstermiyor mu?
Moda unsuru adeta ‘`kadını cinsel tüketim objesi`` gibi görmektedir. Yani kadının bedeni üzerinde ekonomik sömürü yapılmaktadır. Otomobil reklamlarında kadını obje olarak göstermek, sakız reklamlarında kadının dişiliğini öne sürmek, gazetelerin magazin sayfalarındaki pozlar… Kadının toplumsal rolüne zarar vermiyor mu?
Kadının doğasında mevcut olan seçilme, beğenilme duygusu asla ve asla kendisini teşhir etmeye yöneltmemelidir. Zira teşhircilik, kadının kişiliğine değil, dişiliğine dikkatleri çektirir. Dolayısıyla kadının kadınsılığıyla dikkat çekmesi toplumsal rolüne zarar verir!!! Maalesef tesettür diye piyasaya sundukları garip garip modeller zihinleri bulandırmıyor mu..?
İnanan kadının ölçüsü günübirlik değişen moda tarzları mı yoksa Kur`an`da belirtilen Ahzap/59,Nur/31 numaralı ayetlerin muhtevası mı olmalı???
Sağlıcakla kalınız.