• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...

Bismihi Teâlâ                                                                                                             

İnsan makam-mevki, şan-şöhret, kariyer edinmek gibi basamaklarda yükselmek ister. Doğrusu mayasında bu tür eğilimlerin realitesi su götürmez bir hakikattir. Lügatte “makam mevki”; bulunulan yer, büyük ve önemli görev yeri olarak ifade edilmiştir. Dolayısıyla dünyalık makamlara hatta bir makama onlar, yüzler, binler talip olabilir. Ağırlığı, yükümlülüğün vermiş olduğu hassasiyet düşünmeksizin balıklamasına o kadar talip olunuyor ki… Hırs, tutku, şehvetin esiri olunca insan, gerekirse en yakınını ezer geçer… O makamı elde etmek için yalan dolana, akla, izana sığmayacak konuma kendini mecbur kılar… Sanki doğuştan elde ettiği bir hakmış gibi dört elle sarılır… Saltanatını yaşar, sürdürürcesine kıyasıya bir hal içerisine girer… Ne diyelim fani makamlara enerjisini bu kadar yoğun biçimde tüketen insan, belki çeyreğini “Kulluk Makamı” için gösterse necat bulabilir…

   Günümüzde halkın kendi yöneticilerini oy sistemiyle seçtiği “seçim kültürü” ile kişideki makama talip olma olgusu zahiren daha net görüldüğü ortada… Adayların liyakati beri kalsın ki en önemli husus budur. Galiba liyakat unsuru para-pulla özdeşleşmiş gibi bir ölçütü kanıksanmışızdır. En tavandan en tabana değin adayların belki ekserisi hali vakti yerinde olan varsıllar, şan-şöhret sahibi zenginler, nüfuz ve nüfus sahibi kişiler öne çıkmakta… Dolayısıyla sermayesi fazla olanlar, kesesi açık olanların iş başına geldiğini söylemek abartı olmaz sanırım. Başka deyişle “Atı olan Üsküdar’ı geçer.” türünden bir ahvali hal…

   Bir başka türü ise güç… Güç kimdeyse makam da onda… Diğer deyişle sahip olduğu olanaklarla direk ya da endirekt makamı işgal eden kendisi oluyor. Belli bir süre sonra o makamın asıl sahibi, kendisinin olduğu makûs bir talih oluverir… Kısacası “demokrasi” denen ithal kültürün tablosu bu.(?!)

  Asıl olan “ehliyet, liyakat” değil midir? Peki, ehliyet ve liyakatin yok mudur asıl kıstası? Hassasiyet sahibi ve becerikli kimseler gerçekten yok mudur? Ya da öne çıkmaması için tarifi zor bir neden mi var?.. Hal biraz ondan biraz bundan… Açık deyişle “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” hakikatidir, yaşadığımız.

   Ne olursa olsun bireysel, toplumsal olarak tutumumuz ne olmalı? Asıl mesele, makama, rütbeye talip olanın pozisyonudur. Hani herkesin dilinde eksik olmayan o sihirli sözcük var ya, “hizmet”… Bu anlayışı iddia eden kişilerin niyeti ve buna bağlı olarak pratikteki yansıması… Hani biraz da şu haldeki gibi… Avcı avını etkisiz hale getirdiğinde köpeğine komut verir. Köpeği avı almak için işe koyulur. Eğer dudağıyla o avı ısırmadan, dişlemeden getirmişse, sahibini memnun etmiş olur zira sahibi için getirdiği kanaati hâsıl olur. Eğer dişleyip, ısırıp ki bu şekille ölümüne sebep olma ihtimali taşıdığından murdar hükmüne de geçer bu av, o zaman sahibi için değil, kendisi için getirdiği anlaşılır. Bizler de talip olduğumuz makama hak için halk için bakarsak, o makama layık olma yönünde önemli kazanım elde etmiş oluruz.

  Sahip olunan makamlar emanet olarak görüldüğünde müşkül görünen vaziyet hafiflenir. Zira makamlar geçicidir. Şu fani dünyada kimse makam mevkiini beraberinde götürmemiştir. Sahip oldukları ne varsa ancak mezara kadar onla gitmiştir. Asıl talip olmamız gereken “kulluk makamı” olmalıdır. Zira sahip olunan tüm geçici makamlar bu makamı hak etmede belki aracı kılınır, yoksa kaybettirme azabına dönüşebilir!..

Kalın sağlıcakla…