• DOLAR 34.626
  • EURO 36.352
  • ALTIN 2918.806
  • ...
Startı verilen İmralı süreci karşısında, Oslo`dan farklı olarak Gülen cemaatinin “operasyonel duruşa” virgül koyup “uzlaşmacı sürece” destek bildirimi, Fethullah Gülen`in Hudeybiye benzetmesi ile başlamıştı.
Hudeybiye açıklaması, aynı zamanda sürece sınırsız destek olarak algılanmış ve cemaat medyasının amiral gemileri niteliğindeki yayın organları, bu minval üzere yayın politikasına yönelmişlerdi.

Hatta destekte hızını alamayan cemaate bağlı “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”, Şubat`ın son haftasında D.Bakır`da “Toplumsal Uzlaşı ve Medya” konulu bir çalıştay düzenlemiş, vakfın başkan yardımcısı Cemal Uşşak, bu çalıştayda “kontrol radarlarını” görmezden gelen bir hız sınırıyla Öcalan`dan bahsederken “Sayın Öcalan” bile demişti. Bu “açılım” orada hazır bulunan gazeteciler arasında cemaatin “Sayın Öcalan” açılımı olarak değerlendirilmişti.
Sürece destek, sanal âlemdeki bazı sivri kalemlerin karşı taarruzuna rağmen cemaat cephesinde hayli heyecan bile uyandırmıştı. Ta ki “İmralı sızdırmasına” kadar.

İmralı görüşmelerinden dönen BDP`lilerin tuttukları notların sızması, bazılarınca sızdırmanın şekli ile alakalı olarak tartışma konusu olsa da içeriğinde kimi kişi ve kurumlara yönelik sert eleştirilerin cemaat kanadını da kuşatması, cemaatin sürece bakışında adeta kırılma noktası oldu.

Tutanaklarda Öcalan`ın, “Cemaatin merkezi ABD`dir. Benim buraya alınmamla birlikte Fethullah da ABD`ye alındı. Bir yazar, ‘Fethullah Gülen, Nur hareketine sızdı` diyor. ‘Kesin bilmiyorum, Kemalistlerin sızması` diyor… Fethullah Gülen ABD`de yaşıyor. 120 devlette okul açmış, para nereden. Florida kontrgerillanın eski merkezidir… Yeni merkez ise Utah`tadır. Emre Uslu vs. orada eğitildi…” sözleri, “Sayın” deme noktasına gelen cemaat için kaldırılabilecek “ithamlar” değildi. Kısa bir sessizlik sonrası Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı`nın kaleme aldığı “Barış dili dediğiniz bu muydu!” başlıklı yazı, bir yönüyle Öcalan`ın ruh dünyasına ayna tutarken bir yönüyle de “Öcalanlı sürece” cemaat açısından nokta koymak anlamına geliyordu.

Belliydi ki Öcalan`ın cemaate ve Gülen`e yönelik ithamları, Dumanlı`nın ruh dünyasında öfke dalgasını hayli kabartmıştı.
Aslında Öcalan`ın söyledikleri, ilk kez söylenip çizilen şeyler değildi. Nitekim cemaat karşıtı kesimlerin yayın organlarına bakıldığında bu tonda, hatta daha fazlasını da bulmak mümkündü. Ama anlaşılan, kabak Öcalan`ın başında patlamıştı.
İşte burada biraz da “Etme bulma dünyası” denen, aslında cemaat medyasının şapkasını önüne koyup düşünmesini gerektirecek bir gerçek de ifşa oluyordu.

Ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış bir tarafa ama Cemaate yönelik bu tür ithamlara cemaatin yaklaşım tarzının, biraz da bunu dillendiren kesimlerin niteliği açısından ele alınarak “iftira” kategorisine alındığı herkesin malumu.
Ve yine burada, farklı İslami kesimlere karşı Cemaat kanadının takındığı ikircikli tutum, medya üzerinden yaptığı linç harekâtları, gerektiğinde linç harekâtını kontrolündeki polis-yargı operasyonlarıyla sonuca götürme gayretlerinin oluşturacağı havanın bumerang etkisi oluşturacağı, bu bumerangın gerektiğinde Cemaati de vuracağı gerçeği, umarız cemaat idaresince idrak edilmiştir.

Daha da somutlaştırırsak, geçmişte olduğu gibi özellikle Ergenekon sürecinde diğer bazı cemaatlere yapıldığı gibi Hizbullah Cemaati`ni karalama adına tüm kalıbını ortaya basan cemaat çevresi, camilerin içerisinden alınarak kurşunlara dizilen masum insanların hürmetini bile çiğneme noktasına gelmişti. İpsiz, sapsız, üçkâğıtçı, psikopat, ulusalcı, dönme, çeteci, terörist, pislik timsali kim varsa, Hizbullah Cemaati aleyhine söylenmiş sözlerine adeta kutsiyet atfedilerek Müslüman kamuoyunun “beğenisine” sunuldu.

Hatta adam ayartılarak resmi ve gayr-i resmi platformlarda farklı vaatlerle konuşturularak Hizbullah`ı karalama faaliyetleri, cemaat medyası için “Cihad-ı Ekber” haline getirildi. Müslüman halktan toplanan zekât ve benzeri bağışlarla çevrilen diziler, Müslümanları karalama üzerine kurgulandı. Bu yolla topluma dayatılan “Eşekleştirme” hamleleri, tüm halkı “Tek Türkiye” potasında öğütme hedefine kilitledi.

Mesela şarlatanlığa oynayan Orakgiller, ne işlev gördü? Davalardan sıyırma karşılığında konuşturulan Arif Doğan, neyi başardı? Nam-ı diğer “Gizli tanık Ahmet” Ergenekon sürecine ne tür katkı sağladı?
Ya da cemaat medyasında kullanılan haberlerin neredeyse tümünün 1990`lı yıllardan kalma Aydınlık grubu ve PKK medyasının yaptığı haberlerin, noktasına-virgülüne dahi dokunulmadan servis edilmesi, cemaati hangi “ulvi” mertebeye taşıdı?

Bugün sarf ettiği bazı sözleri nedeniyle Öcalan için “Psikopat, küstah, narsist, megaloman, tescilli ajan, ırkçı soytarı vs” demekte bir beis görmeyen Dumanlı ve ekibi, yine birçoğunun kaynağı bizzat Öcalan ve Perinçek olan haberleri “gazetecilik başarısı” babından gündeme taşırken acaba hangi sıfatların kapsama alanına giriyorlardı?
Mesela Öcalan`ı nitelendiren bu sıfatlar, Arif Doğan`da fazlasıyla mevcut değil miydi? Akıllara ziyan keşfiyle şarlatanlıkta başrol oynayan meşhur Orakgiller familyasının her Cuma akşamı Yasin-i Şerif okur gibi sözlerinin cemaat medyasında neş-vu neva etmesi, hangi sıfatlara denk düşmekteydi.

Elbette Öcalan`ın Cemaat-Gülen etrafındaki sözlerine farklı yaklaşabilirdik. Tıpkı cemaat medyasının yaptığı gibi, “Öcalan`dan büyük ifşaat”, “işte cemaatin gerçek yüzü”, “Cemaat Florida`daki kontrgerillanın uzantısı çıktı”, “Gülen`in ABD`de kalmasının sırrı çözüldü”, “Gladyo uzantılı Fethulvahşet” vb başlıklarla tıpkı cemaat medyası gibi “ifşaatları” yedi düvele anons geçebilirdik. Bizzat cemaat çevrelerinin teşvik, denetim ve gözetlemesiyle gazetemize ve bazı STK`lara yönelen polis-yargı operasyonlarını göz önüne alarak daha fazlasını da yazabilirdik. Hala yargılamaları devam eden ve her birine ultra cezalar talep edilen gazetemiz yazarları da dâhil STK üyelerinin karşı karşıya bulunduğu durumu göz önüne alarak “Öcalan`ın tespitleri” üzerinde tepindikçe tepinebilirdik.

Ama oportünizme olan mesafeli duruşumuz, Makyavelizm`e olan antipatimiz, bizi daha ziyade vicdanımızla baş başa bıraktığı için söylenen her sözü namluya sürülen kurşuna dönüştürmeyi ahlaki bulmadık.
Cemaat medyasının Öcalan tepkisi, biraz da “Devletle aynı yatağa girmenin” sonucunda yaşanan 1 – 0`lık mağlubiyetin oluşturduğu hayal kırıklığıyla açıklansa da yine de her meselede “istifade” kavramına yaslanmadan önce vicdanlarının sesine kulak vermelerini tavsiye ederiz.
Meğer ne Öcalan`ın “tespitleri” ne de Perinçek`in “ifşaatları”, Hizbullah`la sınırlı değilmiş! Bu durumda da bize düşen, herkese “Günaydın” demek kalmaktadır.