Doğrusunu isterseniz hiç şaşırmadım
07/03/2016 Pazartesi günü Yasin Börü, Hüseyin Dakak, Riyad Güneş ve Hasan Gökgöz`ün, Diyarbakır`da gayri insani bir şekilde şehid edilmeleri ile ilgili olarak Ankara`da görülen dava nedeniyle, Ankara Adliyesinin önündeydik.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu şehidlerin kanı Müslüman camiaların aynı dertle dertlenmelerini sağlamış. Türkiye`nin birçok kesiminden STK`ların bir araya geldiği Adliye önü, aynı zamanda Müslüman camiaların birlikte ortak tepki vermelerini de sağlama adına olumlu sahnelere vesile oldu.
Mahkeme salonunda kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Katil zanlısı Sedat Çoban mahkemeye ara verildiğinde, Şehid Hasan Gökgöz`ün babası Mehmet Gökgöz`e yönelerek “İyi ki yapmışız” diyerek saldırdı.
Başlıkta da yazdığım gibi buna hiç şaşırmadım. Özellikle diğer camialardan kardeşlerimizin hayretlerine neden olan bu söylem, tam bir vandallık örneğidir. Ancak ben yine de şaşırmadım.
Çünkü bizler PKK`nin kumaşını biliyoruz. Bunların mayasında şiddet var ve bu onların nefes almalarını sağlıyor. Onlar, Kürtler şiddet uygulayana taraf olur ilkesi gereğince hareket ediyorlar. Kendilerine göre: “Kim Kürtlere şiddet uygular, onları katleder, kanlarını heder ederse, Kürtler de onlara taraftar olurlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yıllarca bölgede şiddet uygulayarak, Kürtleri kendine itaat ettirdi.” diyerek, “Madem rejim baskı yaparak Kürtleri kendisine itaat ettirdi, o zaman biz de aynısını uygulayalım ki otorite olalım.” görüşündeler.
Hem biz onların nice Yasin`leri bu şekilde gaddarca katlettiğine şahitlik ettik. Örneğin aşağıdaki eylem kronolojisi neden şaşırmadığımız hususunda bir fikir verebilir.
- 22 Ocak 1987: Hakkari`nin Uludere İlçesi Ortabağ Köyünde 8 köylü öldürüldü.
- 20 Haziran 1987: Mardin`in Ömerli İlçesi Pınarcık köyünde 16 çocuk, 6 kadın ve 8 erkek olmak üzere toplam 30 sivil vatandaş öldürüldü.
- 08 Temmuz 1987: Şırnak`ın İdil İlçesi Peçenek Köyünde kadın ve çocuklar dâhil toplam 16 köylü öldürüldü.
- 9 Mayıs 1988: Mardin`in Nusaybin ilçesi Taşköyü`nün Behmenin mezrasında bir aileden 8`i çocuk, 2`si kadın 11 kişi öldürüldü, 2 çocuk ise ağır yaralandı.
- 26 Kasım 1989: Hakkâri ili Yüksekova ilçesine bağlı İkiyaka köyünde 21 kişi öldürüldü, 9 vatandaş kaçırıldı.
- 11 Haziran 1990: PKK Şırnak`ın Çevrimli köyünde 27 kişiyi öldürdü. Ölenlerden 12`sinin çocuk, 7`sinin de kadın olduğu açıklandı.
- 27 Haziran 1992: Silvan`ın Yolaç köyünde PKK`lılar cami bastı. Camide namaz kılan vatandaşları dışarı çıkarıp kurşuna dizdi. 10 vatandaş hayatını kaybetti.
Bu eylem türlerine baktığımızda hiçbir insani değer taşımadıklarını, Kürtlerin kadim geleneklerinden uzak olduklarını, bu güruhun Kürtlere yakışmayacak türden vandallıklar yaptığını hemen söyleyebiliriz. Kadın, çocuk öldürmeleri kan davalarında hiç rastlanmayan bir eylem çeşididir. Bırakın çatışmalarda kadınları hedef almayı, çatışan kocasına mermi taşıyan, yiyecek götüren kadına dahi namlu doğrultulmuyordu. Kürtlerin böyle erdemli davranışları vardı.
Ancak gelinen noktada PKK`nin kadın, çocuk, yaşlı farkı gözetmeksizin, kutsal mekân ve özellikle cami, medrese gibi bir ayırımı yapmadan, çatışmalara taraf olmayan sivil, masum farkındalığına gitmeksizin, akıtılan kan bizlere taraf olanların sayısını artırır, bizi Kürtlerin arasında tek otorite yapar anlayışı ile hareket ettiğini gösteriyor.
Heyhat ki ne heyhat! Zavallı Kürt insanı ezildikçe ezilmektedir. Yıllarca laik rejimin baskılarına maruz kalan, idam sehpalarında sallandırılan, işkencehanelerde dayanılmaz eziyetlere duçar bırakılan bu halk, bu kez kendi sözde kurtarıcılarının mermilerine hedef edilmekte, namusu talan edilmekte, nesilleri ifsad edilmektedir.
İşte bunun için Sedat Çoban denilen mahlukun söylediklerine hiç şaşırmadım. Çünkü adam aslına rücu etmiş ve mayasındakileri dile getirmiş. İnsanlığın evrensel etik değerlerini hiçe sayan, savaş hukukunda dahi cesetlere işkence yapılmayacağı ilkesini yakıp, yıkan bu sözler, tam da yerinde ve zamanında söylenmiş sözlerdir.
Yani malumun ilanıdır.