Peygamber ve ev halkı
Hemen yazının başında belirtmeliyim ki bizler bu hanedana “Ehl-î Beyt” diyoruz. Bilindiği üzere bu tabiri bizzat Allah, Ahzap sûresinin 33. ayetinde kullanıyor: “Evlerinizde oturun, ilk cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçılması gibi açılıp saçılmayın. Namaz kılın, zekât verin, Allah`a ve Peygamberine itaat edin. Ey Ehlî Beyt (Ey Peygamberin ev halkı) şüphesiz Allah sizden pisliği (günah kiri) giderip, sizi tertemiz yapmak ister.”
Yani Allah ayetin başında, Peygamberin ev halkının, sadece bu evden olmakla yetinmemeleri; cahiliye adetlerini terk etmeleri, ibadetlerini dosdoğru yapmaları, itaat etmeleri gerektiğini belirttikten sonra, onlardan günah kirini temizlemek istediğini ve onları tertemiz yapmak istediğini belirtiyor.
Tabi bu arada en önemli soru beliriyor. Acaba Ehl-î Beyt dediğimiz kimseler kimlerden oluşuyor? Bununla ilgili yorumlar bir hayli fazla olmakla beraber, dar anlamda yine Peygamberimiz bu cevabı vermiştir.
Yukarıda bahsi geçen ayet, Ümmü Seleme`nin evinde inmiş. İsterseniz bundan sonrasını Peygamber zevcesi Ümmü Seleme`den dinleyelim: “Ben Resulullah`ın evinin kapısında iken şu ayet nazil oldu: “...Ey peygamber ailesi! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor...” Evde Resulullah (sav), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin vardı. Onlara bir örtü bürüdü ve: “Allah`ım, işte bunlar benim Ehl-î Beytimdir, bunlardan günahı gider ve bunları kirlerden tertemiz kıl” buyurdu. Ben atılıp: “Ey Allah`ın Resulü! Ben Ehl-î Beytten değil miyim?” dedim. Bana: “Sen (yerinde dur, sen zaten) hayırdasın, sen Resulullah`ın zevcesisin” diye cevap verdi. (Tirmizi, Menakıb-3870)
Her ne kadar geniş manada bazı âlimlerimiz, tüm Peygamber zevcelerini Ehlî Beytten kabul etmişlerse de, yukarıdaki hadisten öyle anlaşılıyor ki; Hz. Peygamber abasının altına aldıklarını Ehl-î Beyt sayıyor diğerlerini ise “Zaten siz hayır üzeresiniz” diye onurlandırıyor.
Tabi anlatmak istediğim bu değil, başka bir şey. Dünyada gelmiş geçmiş padişah, şah, imparator, kral, başkan vb. kimler varsa, aileleri veya kullanılan deyimle hanedanları devletin imkânlarından istifade ile çok ayrıcalıklı bir hayat yaşamışlar. O ülkede yaşayan insanların vergileriyle şatafatlı bir ömür geçirmişler.
Yukarıdaki ayet ve hadis ışığında, Ehl-î Beyt denilen Peygamber ailesinin yaşam tarzları veya yaşadıkları hayat standartları nasıldı acaba?
Evvela Peygamberimizin “Babasının annesi” diye tarif ettiği Hz. Fatıma`yı ele alalım. Peygamber kızı evine su taşıdı, öyle ki kırba bedeninde iz bıraktı. El değirmeniyle buğday öğüttü, bu yüzden elleri nasır bağladı. Evde temizlik yaptı, süpürdü, elbiseleri bozardı. Ateş yaktı, elbiseleri karardı. Bu yüzden Peygamberden bir hizmetçi istedi. Peygamber ise şöyle buyurdu. “İstediğinden daha hayırlısını size haber vereyim mi?” Cebrâil`in bana öğrettiği şu kelimeleri her namazın sonunda okursan, hizmetçiden daha iyidir. Bunlar: Otuz üç defa: “Subhânallah” otuz üç defa: “Elhamdülillâh” otuz üç defa da: “Allahü Ekber” demenizdir.
Bu istek bile Peygamber evi için lüks sayılırdı. Hem bundan daha çarpıcı bir örnek var: Hz. Peygamber, kızının evine uğramıştı. Ama içeri girmeden geri döndü. Hz. Fatıma endişelendi. Hemen Hz. Ali`yi peşi sıra gönderdi. Peygamber, Hz. Fatıma`nın evinde yeni bir işlemeli perde görmüştü. “Benim dünya ile ne işim var, işlemeli perde ile ne işim var?” dedi. Bu yüzden geri dönmüştü. Fatıma derhal perdeyi birine sadaka olarak verdi. Bu bile o eve lükstü.
Bilmem Hz. Ali`den bahsetmek gerekiyor mu? Zaten Hz. Ali, Hz. Fatıma`nın kocasıydı. Yukarıda bahsettiğimiz sıkıntıları ev halkı birlikte yaşıyordu. Yani Peygamberin amcasının oğlu ve damadı olmak herhangi bir ayrıcalık getirmiyordu bu aileye.
Bir de şunu belirtmek gerekiyor ki, bu ayrıcalıksız halleri sadece bu dünya ile sınırlı değildi. Hz. Peygamber bizzat kendi kızına; “Ey Fatıma kendini cehennem ateşinden kurtar, sakın babam Peygamberdir diye güvenme” diyerek uyarılarda bulunuyordu.
Aslında Ehl-i Beyt`in diğer fertlerinden de bahsetmek gerekir, ancak yerimiz kalmadı. Fakat genel olarak şu kaideyi hatırlatmakla yazımıza son verirsek, ne demek isteğimiz net olarak anlaşılır. Hz. Peygamber kendi ailesine zekâtı haram kıldı. Bu yüzden İslam devletleri Seyitlere zekât vermediler.