• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Tam 529 idam kararı. Ey Batı, neredesin? Sesin niye çıkmıyor? Hani Avrupa Birliği`nde idam kalkmıştı, niye sesiniz çıkmıyor”

O zamanki unvanıyla Başbakan, şimdi ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın Mısır`da mahkemenin vermiş olduğu idam kararına karşı kükreyişi.

“Bu idamlar üzüntü verici bir gelişme. Biz Mısır halkının basiretine güvendik. Mısır`da bir an önce demokratik sisteme dönülmesi önemli. İdam kararları bile yönetimin nasıl hukuk anlayışından uzak olduğunu ortaya koymuştur”

Bu da o zaman ki unvanıyla Dışişleri Bakanı, şimdinin Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu`nun söz konusu idamlara olan tepkisi.

“Bu büyük bir cinayet bence. Bu kişilerin idamına karar verilmesi demokrasinin olmadığını, diktatörlük rejiminin olduğunun göstergesi. Mısır`daki yöneticiler için büyük bir ayıp. Tarihe büyük bir ayıp ve büyük bir rezalet olarak geçecektir.” Bu sözler Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu`na ait.

‘`Demokrasi ayıbı, insanlık ayıbı, ümit ederim ki demokrasiden, insan haklarından bahsedenler bu tür hadiselere seyirci kalmaz.`` Bu da Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu`nun tepkisi.

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ise konu ile ilgili şunları söylemiş: “Mısır hükümetinin behemehâl bu yargılamaların adil olarak yapılması noktasında ehemmiyet göstermesi, verilen mahkûmiyet kararlarının, idam kararlarının derhal durdurulması en temel insan hakkıdır. Şu anda Mısır`da olağan bir rejim yok, bir darbe rejimi var. Maalesef Batının çıkarları dolayısıyla göz yumduğu, görmezden geldiği hatta örtülü olarak desteklediği bir darbe dönemi yaşanıyor Mısır`da. Bu dönemde verilen hiçbir kararın toplumun vicdanını, dünya insanlığının vicdanını tatmin edeceğini düşünmüyoruz. En doğru olan, kesinlikle bu kararların uygulanmaması ve adil yargılanma yolunun açılmasıdır.”

Yasin Aktay ise şöyle demiş: “Diktatörlükler eninde sonunda döktükleri kanda boğulur ama diktatörlerin döktükleri kanda boğulması, dünyanın verdiği imtihanını aklamıyor. Hiçbir şey, dünyanın seyirci kalmasını hafifletmez. Dünyanın gözünün önünde kahredici bir müsamere sergileniyor. Bunun doğru düzgün bir strateji ile alakası yok”

İstense liste uzatılabilir. Ancak bu kadar kafi. Aksi halde yazının yazarları yukarıda sıralanan zevat olacak. Belirtilen kişiler şu an ki unvanları değişmiş olsa bile Türkiye`de yasama ve yürütme işinden sorumlu olanlardır. Yani Hz. Ömer`in deyişiyle; “Dicle`nin kenarında bir kuzuyu kurt kapsa, İlahi Adalet`in bunu benden soracağından korkarım.” diye kara kara düşünmesi gereken kimselerden.

Bu kişi ve tabi oldukları Partinin diğer üyelerinin, Bangladeş`teki idamlara da benzer tepkiler verdiklerini tahmin edebilirsiniz. Sadece zamanın Başbakanı Erdoğan`ın tepkisini vermekle iktifa edelim: “İşlerine geldiğinde idamı insanlık suçu olarak gösterenler, söz konusu Abdulkadir Molla olunca susarak onaylamayı tercih ettiler. Bu meselede de susmadık. Türkiye olarak susup onaylayanlardan olmadık.”

Eveeeet...!   

Buraya kadar yukarıda sıraladığımız zevat konuştu. Haklı tepkiler verdiler. Söylenenlerin altına imzamızı atarız. Ancak söz konusu kendi ülkeleri, yani Türkiye, yani Adana olunca neden kükremiyorlar.

Adana`da ne mi olmuştu? Birlikte hatırlayalım.

Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 30 kişiye toplamda 150 yıl ceza verdi. Suçlamalar ise tam da yukarıda sıraladığımız zevatın tepki vermesi gereken cinsinden: Kur`an-ı Kerim dersi vermek, Peygamberimize saygı mitingi düzenlemek, Kutlu Doğum etkinlikleri ve basın açıklamaları yapmak, pikniğe gitmek, futbol turnuvası düzenlemek, hasta ziyaret etmek, evinde dergi bulundurmak, dernek başkanı olmak, yasal kitaplar okumak ve yasal CD bulundurmak.

Son sözüme geçmeden bir hatırlatma yapmakta fayda var. Cezaları 28 Şubat mahkemeleri değil, “Yeni Türkiye`nin hâkimleri verdi.  

Meydan sizin. Ya sıralanan suçlamalarla verilen bu cezalara tepki koyarsınız ya da “Bekâra karı boşamak kolay” atasözüne muhatap olursunuz.