• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

PKK kurulduğu günden bu yana şiddet, hatta kör şiddet yanlısı bir örgüt oldu. Bu şiddetten herkes nasibini aldı. Devlet, sol örgütler, Kürt ulusal hareketleri, İslami camialar, kurtarmak istedikleri halk ve iç infazlarla bizzat kendileri. Hemen her kesime şiddet uyguladılar. “Şiddet uygulayalım ki otorite olalım” mantığından hareketle kundaktaki bebekleri dahi katletmekten çekinmediler.

Kendilerini Kürtlerin temsilcisi olarak gösterdikleri halde, Kürt örf ve geleneklerine aykırı hareket etmekten geri durmadılar. “Kürt halkı baskı yapana taraftar olur” teziyle, kural kaide tanımadan, yaklaşık 50 bin insan öldürdüler. Ölenlerin milliyetleri bizce pek önemli değil. Yani önemli olan ölenin insan olmasıdır. Ancak katledilenlerin çok büyük bir kısmının Kürt olması, oluşturulmak istenen baskıyı ve bunun sonucunda elde edilecek tek tip, tek zihniyet Kürtlerden oluşacak laik/komünal bir topluluğun hedefe alındığını bariz bir şekilde gösteriyor.

1984 yılında Eruh baskını ile başlayan katliamlar dizisi, maalesef savunmasız Kürt halkına öğütme makinesine dönüştü. Eğer bizler nüfusa, yani en kalabalık şehirler olan İstanbul, Ankara ve İzmir`de ölenlerin sayılarını; nüfusça düşük iller olan Mardin, Hakkâri ve Şırnak`a oranlarsak, en fazla kaybın sırasıyla Şırnak, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin ve Van`da olduğunu görürüz.

İstatistikler en fazla kaybın Şırnak`ta gerçekleştiğini gösteriyor. “Öldürelim de otorite olalım” anlayışının tezahürünü belki görmek mümkün. Ama bunca masumun kanı üzerinden oluşturulacak otoritenin ne kadar kalıcı olacağını anlamak için çok fazla uzağa gitmeye gerek yok. İşte size Saddam, işte size can çekişen Esed veya daha düne kadar Batı âleminin ehil çocukları olan, Ortadoğu`nun katil liderleri.

Baas liderlerinin kötü bir kopyası olan Abdullah Öcalan, son zamanlarda Batı`ya yaranmak için dindarların kanına tekrardan bulaşmayı göze alıyor. Sol cenah bu durumu nasıl izah edecek bilmiyorum. Ya da bizzat kendisi felsefenin derinlerine indiği cezaevinden, “Amerika`nın güdümüne nasıl gireriz?” sorusunun cevabı olarak, felsefenin hangi çetrefilli yoluna girecek bilinmez.

Eskiden solcular dünya emperyalizminin karşısında duran kişiliklerdi. Bu yüzden zulme rıza göstermeyen birçok kesimin sempatisini kazanırlardı. Fakat nerde o eski solcular. Şimdikiler ABD ve bilumum emperyal kuvvetlerin jandarmalığını yapmaktadırlar. Felsefenin derinliklerinde Makyavel ile mi karşılaştılar? Makyavel onlara, amaca ulaşmak için bütün değerlerin çiğnenebileceğine dair ne söyledi de, bunca Kürdi değerlerimiz heba edildi.

Şimdi PKK bir yol ayırımına gelmiş durumdadır. “Çözüm süreci” denilen “Silahsız” bir döneme başlamış bulunmaktadırlar. Fakat şiddetin, baskının kendileri için oksijen olduğu bu hareket, silah bırakmaktan mütevellit doğacak risklerden dolayı endişe duymaktadır. Onlar adına biraz sesli düşünecek olursam: “Yaklaşık 50 bin insan öldürdük, bu sayede bir nebze de olsa otorite olduk. Şimdi bizi otorite kılan eylemleri bırakırsak halimiz nice olur? Acaba Kürt halkı üzerindeki korkuyu atıp, özüne dönebilir mi? Onun için şiddetin sürmesinde fayda var. Ama bizler başladığımız çözüm süreci nedeniyle devletin kolluk kuvvetlerine veya koruculara bir eylem içerisinde bulunamayız. Şiddetin sürmesine nasıl bir çözüm bulsak acaba? İyisi mi HÜDA-PAR`a saldıralım. Bu sayede halkın üzerindeki korkumuz devam eder.” Bu anlayışın bir eseri olarak “Dindar” kesimi hedefe oturtmaya çalışıyorlar.

Daha önce rejimin Kürt milletine yaptıklarından dolayı argümanları güçlü olan PKK, son eylemlerini “Provokatörlere” yükleyecek kadar zayıflamış bulunmaktadır. Herkesin gözü önünde ve canlı yayınlarda eli silahlı kişilerin eylemleri için Murat Karayılan`ın; “Elinde silah bulunmayan, hiçbir savunması olmayan insanlarımızın merhametsizce yüz yüze geldiği bu zalimliği hiçbir vicdan kabul etmez ve bunun hesabı orta yerde kalmaz.” şeklindeki açıklaması, argümanlarının ne kadar zayıfladığının bariz göstergesidir.

Açıkçası “Silahsız Siyaset” yapmanın acemiliğini yaşıyorlar. Devletler, örgütler veya cemaatler birbirlerinden etkilenmekte ve kendilerinin düşmanı bile olsa, tarihten ders çıkarmaya çalışıyorlar. Örneğin Apoistler ulusal birçok tezlerini, Kemalistlerden ilham alarak ileriye sürmektedirler.
Kanaatimce “Silahsız Siyaset” yapma hususunda, HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu`nun “Yapıcı” tavsiyelerinden istifade etmeleri gerekiyor.