• DOLAR 34.336
  • EURO 36.403
  • ALTIN 2839.031
  • ...

Başlıktaki kazık kelimesinin itici, kulak tırmalayıcı olduğunun farkındayım. Ama Allah bizzat evrensel Kelamında bu ifadeyi kullanıyor: “Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da (yeri dengede tutan) kazıklar yapmadık mı?” (Nebe: 6-7)

Yine bununla bağlantılı olan ve ateistler tarafından itirazlara konu olan bir ayet var: “O, sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi, ırmaklar ve yollar açtı ki gideceğiniz yere ulaşabilesiniz.” (Nahl:15)

İsterseniz konu ile ilgili ayetlerden bir iki tane daha verelim: “O, gökleri görebileceğiniz herhangi bir destek olmadan (duracak şekilde) yarattı, sizi dengede tutması için yere sağlam dağlar yerleştirdi, orada her türlü canlının çoğalmasını sağladı. Biz, gökten su indirip (bununla) yeryüzünde her türden faydalı bitkiler bitirdik.” (Lokman: 10) Başka bir ayet: “Dağlar yürütüldüğünde.” (Tekvir:3)

Bir kere şunu teslim etmemiz lazım. İnanan insanlara göre Allah, nebulaların, kümelerin, yıldız topluluklarının, güneşin, ayın ve dünyanın rabbidir. Hakeza atomların, elektronların, hücrelerin, virüslerin de rabbidir. Yine insanların, cinlerin, meleklerin, hayvanların ve bitkilerin rabbidir. Bütün bunların rabbi elbette ki depremin, bütün mevcudatın ve vuku bulan olayların tamamının rabbidir. Onun izni olmadan deprem de olmaz, tsunami de, başka hiç bir şey de.

Ateistler Nahl Suresi 15. ayetinin bilime aykırı olduğunu söylemektedirler. İşin ehli Kur’an ayetlerini yine Kur’an ayetleri ile tefsir etmektedirler. Yukarıdaki ayetleri peş peşe sıraladığımızda, Nahl Suresi 15. ayetinde geçen “Sarsmak” ibaresinin, Lokman 10. ayette “Denge” olarak anlamlandırıldığını görmekteyiz.

Demem o ki Celal Şengör bu ayeti sadece deprem açısından değerlendirmiş. Hâlbuki kainat çok kompleks bir yapı ve bu durum kainatın içinde bir küre olan dünya için de geçerlidir. Zaten yukarıda bütün her şeyin Rabbinin Allah olduğuna dair yazdıklarımız bu kompleks yapıyı göz önünde bulundurmak içindir.

Dünyanın kendi ekseni ve güneş etrafında dönmesi bir denge işidir. Dünya yüzeyinin 4’te 3’nün su ile kaplı olduğunu ve denizlerin ardından gelen sıra dağların var olması yine bu dengenin devamı içindir.

Tabi konunun deprem ile bağlantısı da olabilir. Ama aynı ayette geçen “Sabit dağlar” ifadesi ile dağ olma sürecini tamamlamamış olanların hariç tutulduğu; sabit olmakla, mesela volkanik veya genç dağların bu kategoride olmadığı da değerlendirilebilir. Çünkü Tekvir Suresi 3. ayette dağların yürütülmesinden bahsediyor ki, bu tamamen sabitliğin tersidir. Kıyametten bahseden söz konusu suredeki ayet, dağların toz duman olup yıkılması anlamındadır.

Coğrafyacılar, dağların 3 dönemde oluştuğunu söylemektedirler. Birinci ve ikinci dönem dağları oluşumlarını tamamlamış, sabit dağlardır. Ama üçüncü evredekiler genç sayılmakta ve oluşum süreçleri hala devam etmektedir. Hâlihazırda oluşum sürecinde olan dağlar yükselmelerine devam etmektedirler. Bilim adamları oluşum süreçleri bitmeyen bu dağların, yılda ne kadar yükseldiklerini kayıt altına almaktadırlar.
Sabit dağların içindeki mağma dışarıda taşlaştığı gibi dağın ve arzın içindeki kısımda da taşlaşmaktadır. Örneğin tekâmülünü tamamlayıp, sabit olan dağların kökleri vardır. Aynı aysberg gibi yüzeyin üzerindeki yükseltinin birkaç katı yer altında bulunuyor ve bu kök bir kazık görevi görüyor.

Yani demem o ki dağları sadece yer üstü ile değil yerin altı ile birlikte değerlendirmek gerekiyor. Çünkü dağların görünen kısmından ziyade görünmeyen kökleri bu zikrettiğimiz dengenin önemli bir unsurudur. Yukarıda birkaç katı olarak genel olarak somutlaştırmak istediğimiz dağların yerin altındaki kökleri, dağın görünen kısmının 10-15 katına kadar çıkabilmektedir. Örneğin dünyanın en yüksek noktası olan Everest Tepesi, yerin 9 km kadar üstündedir, oysa bu noktanın yerin altındaki kökü 125 km civarındadır. İşte size sağlam kazık. Aynı çadırı taşıyan kazıkların yere çakılması gibi.

Aslında her yaratılan gibi arz da kendi görevini yapıyor. Yeryüzünün katmanlarındaki sürtünmeler halen devam ediyor. Biz istesek de istemezsek de gerçek bu. Zaten olması da gerekiyor. Çünkü bu bir tekâmül. Yeryüzü kendi oluşumun tamamlıyor.

Bir de olayın şu yönü var: Depremi afet haline getiren en önemle unsur insanoğlunun bizzat kendisidir. Çok katlı binaların kural kaide tanımadan yapılması, depremi afet haline getiriyor. Deprem öncesi, esnası ve sonrasındaki yükümlülüklerimizi yerine getiremediğimiz için can kayıplarımız oluyor.

Ancak inananlar için söylüyorum ki bu arz Allah’ındır. Arzın yüzeyinde yaşayan bizler, arz için Allah’ın koyduğu yasaları tanımadan yaşarsak, arzın dibini boylayacak depremler yaşayabiliriz ki yaşıyoruz.

Nitekim Konya’da yaşayanlar bu sarsıntıyı 5.1 şiddetinde 09/11/2021 günü saat 20.43’te hissettiler.